Taksim Dayanışması 9 Haziran Tarihli Konuşma Metni
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,
ben bir ceviz ağacıyım Gezi Parkı’nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gezi Parkı’nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
Ben bir ceviz ağacıyım Gezi Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında.
Gezi Parkı’nda ağaçları kesip yerine Topçu Kışlası yapacağını söylediğinde, oradaki üç beş ağacın bir halkın öfkesini tetikleyeceğinin ne sen fakındaydın ne de polis.
27 Mayıs günü ağaçlarımıza, sonra da ağaçlara sahip çıkanlarımıza, Taksim Dayanışmamıza saldırdın.
Saldırı sertleştikçe direniş ve dayanışma da büyüdü ve üç beş ağaç için verilen mücadelenin bu ülkede halkın en geniş kesimlerini kapsayan bir özgürlük, demokrasi, hak ve haysiyet mücadelesi haline geldiği görüldü.
Ve o günden sonra, bugünden sonra artık herkes her şeyin farkında…
Evet, bu mücadele üç beş ağaç içindir…ama aynı zamanda yaşamımıza, geleceğimize, onurumuza sahip çıkmak içindir… Çünkü ağacına sahip çıkamayanların yaşamlarına sahip çıkamayacağını hepimiz biliyoruz.
Gezi Parkı’nda başlayıp bütün ülkeye ve dünyaya yayılan direnişin, dayanışmanın ve 13 gündür dinmeyen bu öfkenin, bu tepkinin, bu haykırışın mesajı nettir.
Buradaki ve ülkenin dört bir yanındaki milyonlar olarak artık eskisi gibi yönetilmek istemiyoruz. Gençler, kadınlar olarak sürekli yok sayılmaktan bıktık…
“Oyu ben aldım, her şeye ben karar verir, her şeye karışırım” diyen bir iktidar tarafından baskı görmek istemiyoruz.
Haklarımızı, doğamızı ve kentlerimizi gasp eden rantçı zihniyeti seyretmekle yetinmek istemiyoruz.
Demokratik katılım kanallarını bütünüyle yok eden, her itirazı düşmanca bir refleksle yanıtlayan, kendisi gibi olmayanların inancına, kimliğine, yaşam tarzına, bilime, sanata saygı duymayan bir iktidar anlayışını reddediyoruz.
Biz varız ve buradayız diyoruz…
Genciyle kadınıyla, Türküyle Kürdüyle, Alevisiyle Sünnisi, Ermenisiyle…ve tüm kardeş halklarıyla; inançlısıyla ateistiyle, emekçisiyle aydınıyla… geyi, lezbiyeniyle, taraftar grupları ve öğrenci inisiyatifleriyle… plaza çalışanıyla, esnafı, işçisi ve işsiziyle…bütün kesimleriyle “artık yeter” diyen halk; kardeşliğin ve dayanışmanın Türkiye ve dünya üzerindeki en önemli örneklerinden birini sergiliyor.
Faşist saldırılar ve tüm baskılara karşı sokaklara çıkan milyonlar, AKP iktidarına ve onun yönetme anlayışına, diline, söylemine “dur” diyor.
31 Mayıs 2013 itibariyle Gezi’de yıkımı durduran; İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Antakya’da ve Türkiye’nin dört yanında yasaklı meydanları zapt eden halk artık gücünün farkında.
Gezi Parkı park olarak kalacak. Başbakan’ın ağzından çıkan her cümle kanun olmayacak! Ve bunu başaran bir halk olarak, yıllardır gözünü kar hırsı bürümüş bir azınlığın çıkarlarına hizmet eden, emek düşmanı, demokrasi düşmanı, bilim düşmanı, sanat düşmanı, özgürlük düşmanı politikaları durdurulabileceğimizin de artık farkındayız.
Ve nihayet AKP de her şeyin farkında. Bizim için “üç beş çapulcu” deseler de milyonlar olduğumuzun farkında. Yüzde 50’ye karşı yüzde 50 dese de, yaşananların AKP’li olmayanlarla AKP’liler arasında olmadığının farkında.
Bizi marjinaller, illegaller diye karalamaya çalışsa da haklılığımızdan şüphe duyulamayacağının farkında. Kamusal bir alan olarak parkına ve meydanına sahip çıkanların, daha özgür bir ülke talep edenlerin vandalizmle, yıkıcılıkla, çapulculukla suçlanması hiç kimse için inandırıcı değil. ABD emperyalizmi ile kol kola olan bir hükümetin “faiz lobisine” kahramanlık taslaması ise komediden ibarettir.
Muhatap yok diye bizi yok saymaya çalışsa da, muhatabın meydanlarda olduğunun, milyonlar olduğunun herkes farkında.
Taleplerimizi duymuyormuş, taleplerimizden bir şey anlamıyormuş gibi davransa da; taleplerimizin haklı, uygulanabilir talepler olduğunun dünyadaki herkes gibi ülkeyi yönetenler de farkında…
Taleplerimiz haklıdır… Hukukidir…meşrudur… Ve çok basittir…
- Gezi Parkı, Park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağı ve projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklama yapılmalı, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasına ilişkin girişimler durdurulmalıdır.
- Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, üç yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, İzmir, Hatay, Adana Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumlular görevden alınmalı, gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılması yasaklanmalıdır.
- Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için, tiwit attığı için gözaltına alınan yurttaşlarımız derhal serbest bırakılmalı, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
- 1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmeli; ifade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Bu taleplere verilecek somut yanıtların ülkemizin çok daha mutlu, çok daha demokratik, ve çok daha huzurlu bir iklime bürünmesini sağlayacağını buradan tüm yurttaşlarımıza ilan ediyoruz…
Uğrunda mücadele edilen “üç beş ağacın” çok fazla dalı olduğu görülmelidir…Milyonlarca insanın öfkesinin bir anda ortaya çıkmadığı, yıllardır biriken bir tepkinin yansıması olduğu anlaşılmalıdır… Çevreciliği sadece ağaç dikmek zannedenler bilmelidirler ki; bu meydanlarda İstanbul’u katledecek 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul projelerine karşı da bir itiraz var. Atatürk Orman Çiftliği, ormanlarımız ve akarsularımız başta olmak üzere ekolojik değerlerimizin talanına, HES’lere Nükleer santrallere karşı da bir itiraz var. Hem Ortadoğu’da hem de ülkemizde yürütülen savaş siyasetine karşı bir itiraz var. Alevi yurttaşlarımızın hassasiyetlerinin gözetilmemesine, Kürt yurttaşlarımızın eşitlik, barış ve kardeşlik taleplerine ikna edici yanıtlar üretilmemesine itiraz var.
Burada herkes var. Grevdeki Türk Havayolları çalışanları var. Asgari ücrete mahkum edildikleri, emekleri aşağılandığı için ayağa kalkan taşeron işçiler var. Kentsel dönüşüme karşı barınma hakkını savunanlar var. Parasız eğitim ve sağlık hakkı talebi var… Muhafazakar erkek egemen politikalara, sezaryena müdahaleye, kürtaj yasağı ve üç çocuk densizliğine karşı mücadele eden kadınlar var… Cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı mücadele edenler var. Bilim, eğitim hakkı ve özgürlük için haykıran üniversite var. Yargı, basın ve sanatçılar üzerindeki baskılara karşı ayağa kalkanlar var…
İtiraz edenlerin, eleştirilerine, önerilerine kulak tıkayan, hatta saldırgan bir dil kullanan bir iktidarın Gezi parkına sahip çıkan bizlere takındığı tutum bizleri şaşırtmadı…Park içinde çadırında uyuyanlara sabahın beşinde gaz bombaları ve tazyikli sularla saldırması bizleri şaşırtmadı.
Bu polis şiddetine tepki gösterenlere ülkenin dört bir yanında düşmanmış gibi davranılarak iki genç kardeşimizin ölmesine sebep olunması, beş bine yakın yurttaşımızın yaralanması kimseyi şaşırtmadı.
Ve üzülerek ve ürpererek söylüyoruz ki; burada anıları önünde saygıyla eğildiğimiz Antakya’da Abdullah Cömert kardeşimizin, İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş kardeşimizin ölümüne neden olan vahşi polis şiddeti hiç kimseyi şaşırtmadı. Hukuksuz emirleri uygulamaya çalışırken kazayla düşerek ölen emniyet görevlisi Mustafa Sarı’nın ölümü de hiç kimseyi şaşırtmadı… Bilinmelidir ki, polis eliyle uygulanan hukuk dışı şiddetin aldığı üç can içimizi dağlamıştır.
Çünkü her demokratik tepkiyi önce medya manüpilasyonuyla görünmez kılmak ardından baskı ve şiddetle bastırmaya çalışmak gibi bir devlet geleneğimiz var. Ve bu geleneği abartarak sürdüren AKP hükümeti var.
Oysa hükümet “Her yer Taksim her yer direniş” diye, “Faşizme karşı omuz omuza” diye, “Hükümet istifa” “yaşasın halkların kardeşliği” diye yankılanan bu meydanların mesajını iyi okumalıdır. İktidarını eskiden olduğu gibi “kimseyi dinlemem, ben ne dersem o olur” gibi bir anlayışla sürdürmek için artık çok geç olduğunu anlamalıdır.
Hala Park yerine “Kışla” telaşına düşen,Topçu Kışlası’nı yapmakta ısrar eden, polis şiddetini savunan, sorumluları görevden almayan; Ankara, Adana, Antakya ve Gazi Mahallesi’nde polis saldırılarını durdurmayan, gelecek operasyonlarla gözdağı vermeye çalışan hükümet yetkililerine buradan sesleniyoruz… Bu ülkeyi seviyorsanız, bu halka saygınız varsa polis şiddetini derhal durdurun.
Parkımızı iade edin, her ne ad ile olursa olsun parkın 1 santimetrekaresinin dahi yapılaşmaya açacak projelerinizi unutun ve bu demokratik tepkinin mesajlarını alın…”Halkın coşkun akan selinin” durdurulamayacağının farkına varın.
Bu ülke, bu dünya ve bu evren bilmelidir ki; gençlerin enerjisi ve yaratıcı zekasından beslenen bu hareket, haklı taleplerinin yerine getirilmesi için ne gerekiyorsa onu yapacak meşruiyete, güce, yaratıcılığa, özgüvene ve hepsinden önemlisi güçlü bir dayanışmaya sahiptir.
Biz halkız…Buradayız…Ve Taleplerimizi almadan da hiçbir yere gitmiyoruz…9 Haziran 2013
TAKSİM DAYANIŞMASI