Onbir yıldır ülkeyi yöneten AKP-Cemaat ittifakı çatladı; büyük bölümü kentsel yağma kaynaklı rüşvet, yolsuzluk, ihtilas (aşırma), irtikâp (yiyicilik) dosyaları ortaya dökülmeye başladı.
Taksim Dayanışması’nın; “dayanışmamızın asıl hedefi olan yağma, talan, şiddet ve soyguna son demek için 27 Aralık 2013, Cuma günü saat 19.00 da Taksim’deyiz!” çağrısı hemen her kesimden büyük destek gördü.
27 Aralık akşamı İstanbul Taksim’de ve eş zamanlı olarak Türkiye’nin dört bir yanında sokaklara çıkan halk yolsuzluklara tepkisini gösterdi.
Binlerce yurttaş 27 Aralık akşamı saat 18.00’dan itibaren Harbiye’den Cihangir’e, Taksim Meydanı’ndan Galatasaray’a kadar sokakları doldurdu. Siyasi iktidar tarafından her ne kadar görülmemeye ve gösterilmemeye çalışılsa da; her türlü dezenformasyona, komplo teorilerine, baskı ve şiddete rağmen insanlar, en tabii Anayasal haklarını kullanmak üzere bir araya geldiler.
İktidar partisinin aynı akşam Atatürk Havalimanı’nda miting tertip etmesine ses çıkarmayanlar ise, “Hırsız Var!” diye bağıran yurttaşlara gene biber gazlarıyla, (sabık İçişleri Bakanı’nın giderayak bir kez daha itiraf ettiği gibi) biber gazlı tazyikli sularla, plastik mermilerle, akrepler ve TOMA’larla vahşice saldırdı.
Polisin bu vahşice saldırısına rağmen geri çekilmeyen yurttaşlar eylemlerini gece yarısına kadar sürdürdü.
27 Aralık açık olarak göstermiştir ki;
Mahallesine, kentine, ağacına, parkına, kimliğine, yaşam tarzına sahip çıkan halk, muktedirlerin kendi aralarındaki çıkar kavgalarında taraf olmak değil; kendi sözünü söylemek, bütün hırsızlardan hesap sormak için sokaklardadır.
27 Aralık açık olarak göstermiştir ki;
Aralarındaki çıkar çekişmeleri nedeniyle bugünlerde ne kadar çatışsalar da, iktidar bloğunu oluşturanların asıl büyük korkusu halkın tepkisidir.
27 Aralık açık olarak göstermiştir ki;
Yolsuzluk, yoksulluk, soygun düzenini ancak halk temizler.
Ve 27 Aralık açık olarak göstermiştir ki;
Mayıs ayı sonunda İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan büyük Haziran İsyanı’nın ateşi hepimizin kalbinde ve gönlünde bütün ihtişamıyla yanmaya ve yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Taksim Dayanışması olarak; 27 Aralık’ta (ve tabii ki öncesinde ve sonrasında) sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin dört bir yanında daha güzel, daha eşit ve daha adil bir hayat için gayret gösteren herkesi dostluk ve dayanışma duygularımızla selamlıyor, umudumuzu büyütebileceğimiz nice güzel yıllar diliyoruz.
Bir kez daha;
Bu daha başlangıç, Mücadeleye Devam!
Not: 27 Aralık 2013 Cuma akşamı saat 19.00’da yapılacak olan basın açıklaması, yine vahşice baskı, zor ve şiddet kullanılarak engellenmiştir. Anayasal haklarını barışçıl bir şekilde kullanmak isteyen binlerce insan yine hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalmıştır. Aynı saatlerde ise Taksim Dayanışması’nın “eylemi bitirdiği” yönündeki iddia tamamen dezenformasyon amaçlı, gerçeklikten uzak ve art niyetlidir.
27 Aralık’ta, şayet polis şiddeti ve zulmü olmasa idi yapılacak olan basın açıklaması metni aşağıda yer almaktadır.
… Çürümüş Her Ne Var İse;
Yağmaya, Soyguna, Talana Karşı Dayanışmaya Devam…
Her bir taraftan çürümüşlüğün kokusu geliyor.
Haziran ayında Taksim Gezi Parkı’ndan yayılarak ülkemizin meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında; daha onurlu, daha adil, daha kardeşçe ve daha güzel bir yaşam için yükselen haykırış; ülkeyi 11 yıldır yöneten siyasal iktidarın, onu oluşturan her türlü koalisyonların, cemaat ilişkilerinin, sermaye bağlantılarının arasındaki yağma kavgasını iyiden iyiye gün yüzüne çıkarmıştır.
Bugün başta İstanbul olmak üzere bütün kentlerimizde; mahallelerini, kentlerini, meydanlarını, kıyılarını, ağaçlarını, ormanlarını, geleceklerini, kültürlerini kimliklerini, insanca yaşam onurunu, meslek ve bilim ilkelerini, kısacası yaşamın ta kendisini savunurken akıl almaz, vicdana sığmaz polis şiddeti ile canlarını yitiren tüm arkadaşlarımızın, yaralanan, kalıcı sakatlık yaşayan tüm yurttaşlarımızın vebalini taşıyanlar; bu rezil soygun, rüşvet ve yağma düzeninin devamından medet umanlardır.
Yaşamlarımız ve tüm ortak değerlerimiz üzerinde kurulmak istenen tahakküme karşı mücadele eden milyonlarca masum insana ölümüne şiddet uygular iken “kahraman” olan, taltif edilen kolluk kuvvetleri, ülkeyi yaşanmaz hale getirip tek bir kelime hesap vermeyen idareciler, sorumluları aklama yarışına giren siyasiler, en temel demokratik haklarımızı kullanan bizleri yargılamaya çalışanlar, herkesin gözü önünde arkadaşlarımızı katledenleri “ak”lamak için uğraşanlar; kendi rezillikleri, kirli ilişkileri ayyuka çıkınca bir anda gözden çıkarılmışlardır.
Ucu her nereye gidecekse, tüm bu soygun, rüşvet ve talan iddialarının üzerine ısrarla gidilmesi gerekirken Başbakan halen daha Gezi’yi ağzından düşürmeyerek komplo teorilerine sığınmaktadır. Halkın ortak değerlerini, kamusal alanlarını talan eden, bilimselliği olmayan, ekolojiyi katleden, toplum yararına aykırı ve bugün yolsuzluklar ile anılan türlü projeleri dikte etmeye devam etmektedir.
Taksim Dayanışması olarak, daha yaşanabilir, daha insani, daha demokratik, bilimden, doğadan, özgürlükten, barıştan, adaletten yana bir kent ve ülke özlemiydi bizleri ve milyonlarca insanı sokaklara taşıyan. Şimdi bu özlemimize ne kadar sahip çıkmamız gerektiğini daha iyi anlıyoruz. Bu büyük insanlık düşünün, yağmayı, talanı sürdürecek olan ve aslında birbirinden hiçbir farkı olmayanların iktidar hesaplarına heba edilemeyeceğini biliyoruz. Hepimizin birbirinden sorumlu olduğunu ve ancak bir arada durabildiğimiz takdirde bu düşü yeryüzünde gerçek kılabileceğimizi görüyoruz.
Dayanışmamızın ve onurlu direnişimizin haklılığının tüm dünyaya bir kez daha kanıtlandığı ve halkımıza uygulanan şiddetin asıl gerekçesinin, iktidarın çatırdayan soygun düzeninin devamı için demokrasiden, hukuktan, adaletten, insanlıktan, barıştan ve doğadan yana her türlü sesin kısılmaya çalışılması olduğunun da ortaya çıktığı günleri yaşıyoruz.
Bizler kendimizden zerre kadar şüphe etmedik. Çünkü umudumuzdan, daha güzel bir dünya özlemimizden ve birbirimizden başka hiçbir şeyimiz yoktu. Ne paraya iman ettik, ne de sırtımızı birilerine yasladık.
Bugün de; şiddetin, baskınının, yolsuzluğun, yoksulluğun, yağmanın her türlüsünün vebalini taşıyanlar ve onlara arka çıkanların tümü hesap verene kadar dayanışmamızdan ve haklı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.
Bu kararlığımızı bir kez daha göstermek, dayanışmamızın asıl hedefi olan yağmaya ve talana son demek, kente karşı işlenen tüm suçları ifşa etmek ve taleplerimizi tekrar dillendirmek için, her türlü hukuksuzluğa, komplolara ve baskılara karşı, tertemiz bir hava solumak için, barışçıl ve şiddet içermeyen hak ve hukuk mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.
Yağmaya, Soyguna, Talana, Şiddete Karşı Dayanışmaya Devam…
Bugün başta İstanbul olmak üzere bütün kentlerimizde; mahallelerini, kentlerini, meydanlarını, kıyılarını, ağaçlarını, ormanlarını, geleceklerini, değerlerini, kültürlerini kimliklerini, insanca yaşam onurunu, meslek ve bilim ilkelerini, kısacası yaşam ve yaşam alanlarını savunurken akıl almaz, vicdana sığmaz polis şiddeti ile canlarını yitiren tüm arkadaşlarımızın, yaralanan, kalıcı sakatlık yaşayan tüm yurttaşlarımızın vebalini taşıyanlar; bu rezil soygun, rüşvet ve yağma düzeninin devamından medet umanlardır.
Bu vebali taşıyanların tümü ve onlara arka çıkanlar hesap verene kadar dayanışmamızdan ve haklı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bu kararlığımızı bir kez daha göstermek, dayanışmamızın asıl hedefi olan yağma, talan, şiddet ve soyguna son demek ve basın açıklamamızı yapmak için 27 Aralık Cuma günü saat 19.00 da Taksim’deyiz!
Taksim Gezi Parkı’ndan yayılarak ülkemizin meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında; daha onurlu, daha adil, daha kardeşçe ve daha güzel bir yaşam için yükselen haykırışlarımıza kulaklarını tıkayıp dünyayı ayağa kaldıran bir şiddetle yanıt veren;
En temel demokratik hakkımız olan barışçı gösterilerimize yapılan hukuksuz ve insanlık dışı müdahaleler sırasında yitirdiğimiz, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım, Mehmet Ayvalılaş, Ahmet Atakan’ın, çetelere karşı dururken cenazesinin kaldırılmasına dahi izin verilmeyen Hasan Ferit Gedik’in, Mehmet ve Reşit Veysel İşbilir’in katillerini korumak için hukuk ve adaleti baskı altına alan iktidar sahiplerinin;sıra rüşvet, yağma ve talana bağlı kokuşmuş düzenlerinin ve rant ve soygun çetelerinin korunmasına gelince gerçek yüzlerinin açık ve net bir biçimde ortaya çıktığı günlerden geçiyoruz.
Bu günler, dayanışmamızın ve onurlu direnişimizin haklılığının tüm dünyaya bir kez daha kanıtlandığı ve halkımıza uygulanan şiddetin asıl gerekçesinin, iktidarın çatırdayan soygun düzeninin devamı için demokrasiden, hukuktan, adaletten, insanlıktan, barıştan ve doğadan yana her türlü sesin kısılmaya çalışılması olduğunun da ortaya çıktığı günlerdir aynı zamanda.
Bugün başta İstanbul olmak üzere bütün kentlerimizde; mahallelerini, kentlerini, meydanlarını, kıyılarını, ağaçlarını, ormanlarını, geleceklerini, değerlerini, kültürlerini kimliklerini, insanca yaşam onurunu, meslek ve bilim ilkelerini, kısacası yaşam ve yaşam alanlarını savunurken akıl almaz, vicdana sığmaz polis şiddeti ile canlarını yitiren tüm arkadaşlarımızın, yaralanan, kalıcı sakatlık yaşayan tüm yurttaşlarımızın vebalini taşıyanlar; bu rezil soygun, rüşvet ve yağma düzeninin devamından medet umanlardır.
Bu vebali taşıyanların tümü ve onlara arka çıkanlar hesap verene kadar dayanışmamızdan ve haklı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bu kararlığımızı bir kez daha göstermek, dayanışmamızın asıl hedefi olan yağmaya ve talana son demek, kente karşı işlenen tüm suçları ifşa etmek ve taleplerimizi tekrar dillendirmek için 22 Aralık’ta Kadıköy’deyiz!
Taksim Dayanışması’nın Yerel Seçimlerde Aday Belirlediği Haberleri Gerçeği Yansıtmamaktadır.
Geçtiğimiz günlerde basına ve internet sitelerine yansıyan Taksim Dayanışması’nın Beyoğlu Belediyesi seçimlerinde bir aday belirleyeceği, Taksim Dayanışması’nın siyasi partileri masaya oturmaya zorladığı yönünde haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Bu yönde yapılan mesnetsiz ve yalan haberlerin Taksim Dayanışması ile ilişkisi yoktur. Taksim Dayanışması’ndan kaynaklanmayan ve Taksim Dayanışması’nı kullanarak ortaya atılan bu iddiaların doğru olmadığını bildiririz. Herkesi Taksim Dayanışması’na ilişkin yapılacak her türlü haber ve yorumda ölçülü ve daha özenli olmaya çağırıyoruz.
Gezi Parkı’ndan tüm Türkiye’ye yayılarak büyüyen demokratik ve barışçıl gösterilerde daha onurlu, daha adil, daha kardeşçe ve daha güzel bir yaşam için mücadele ederken polis kurşunuyla öldürülen arkadaşımız Ethem Sarısülük’ün davasının üçüncü duruşması 2 Aralık 2013 Pazartesi günü Ankara’da görülecek.
Milyonların, bu şiddetin ve ölümlerin sorumlusu “emniyet müdürleri ve valiler” görevlerinden alınsın çığlığı hala ülkenin meydanlarında yankılanmaya devam ediyor. Ne yazık ki bu haklı, bu meşru, bu insani, bu toplumsal talep ülkeyi yönetenlerce görmezden gelinmeye, failler korunmaya, hukuk ve adalet baskı altına alınmaya devam ediliyor.
Bugüne kadar özellikle Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve Mehmet Ayvalıtaş’ın davalarında, adalet ve hukuk yollarının; siyasal iktidarın, emniyet güçlerinin ve yargı kurumlarının engellemeleri sonucunda işlemez hale getirildiği son derece açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Ethem Sarısülük davasında sanık Ahmet Şahbaz duruşmaya peruk, takma kaş, bıyık ve gözlük ile getirilerek, kimliği hukuksuz bir biçimde kamuoyundan ve mahkemeden gizlenmeye çalışılmıştır. Mahkeme salonunda her hangi bir tepki ve müdahale olmamasına rağmen duruşma iptal edilerek duruşmaların kapalı yürütülmesine karar verilmiştir.
Uzun bir bekleyişten sonra gerçekleştirilen ikinci duruşmada ise; ilk duruşmada yaşanan bütün engellemeler tekrar edilmiş, sanık mahkemeye getirilmemiş,
tayin edildiği Urfa’dan duruşmalara tele konferansla katılma talebi dahi görüşülebilmiştir. Kasten adam öldürme suçu bütün açıklığı ile ortada olmasına rağmen, Mahkeme heyetinin tüm dünyanın gözleri önünde sergilenen katil sanığı cüretkar ve açık bir biçimde kollama çabası ve taraflı tutumu, hak adalet ve vicdan sınırlarını aşmış ahlaki boyutlara ulaşmıştır.
Hak ve adalet arayışına destek olmak üzere adliye önünde bulunanlara uygulanan polis şiddeti ise yine vahşet boyutlarına ulaşmış, polis tarafından öldürücü bir biçimde kullanılan kimyasal gazların bulutları mahkeme salonuna kadar girmiştir. Bu şiddet sırasında Ethem’in annesine dahi gaz bombası atılabilmiştir. Biri ağır ondan fazla insan yaralanmış, 22 kişi gözaltına alınmıştır.
19 yaşında vicdanlara sığmayan bir biçimde dövülerek katledilen Ali İsmail Korkmaz davası ise anayasanın ve evrensel hukukun adil yargılamaya dair bütün kuralları ihlal edilerek süründürülmektedir. Kamu güvenliğini sağlamakla yükümlü kolluk kuvvetlerinin en üst amiri olarak yargılanması gereken Eskişehir Valisi ise bütün barışçıl ve demokratik anma gösterilerini provokasyon, bu gösterileri katılanları ve hatta avukatları bile potansiyel suçlu ilan etmiş ve bu bahanelere sığınarak kentini güvensiz ilan etmekten kaçınmamış, davanın Kayseri’ye kaçırılmasına önayak olarak yeni bir hukuksuzluğa kapı açmıştır. Kamera kayıtlarının silinmesine kadar vardırılan bütün bu hukuksuzluklar ve engellemeler dünyanın gözleri önünde gerçekleşmekte ve ülkemizde hukukun iktidar tarafından ayaklar altına alınarak itibarsızlaştırıldığının tarihsel kanıtları olmaya devam etmektedir.
Bütün bunların ötesinde, Ethem Sarısülük ve Ali İsmail Korkmaz davaları dışında hiçbir polis ifadeye bile çağrılmamış, diğer ölüm ve yaralanmaların failleri dahi tespit edilmemiştir. Mehmet Ayvalıtaş’ın ölümü ise basit bir trafik kazasına indirgenmeye çalışılarak sorumlular kurtarılmaya çalışılmaktadır. Ancak, bütün bu yaşananlara, haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkarak en yaşamsal ve demokratik haklarını kullanmaya çalışan yurttaşlarımız üzerindeki şiddet, baskı, haksız ve mesnetsiz gözaltılar ve tutuklamalar olanca hızıyla devam etmektedir.
Bizler, insanlıktan, adaletten ve vicdandan yana olan herkesi haksız ve mesnetsiz gözaltı ve tutuklamalara ses çıkarmaya, tüm duruşmalara katılıp adalet arayışına destek olmaya ve Ethem için 2 Aralık 2013 Ankara’da Adliye önünde buluşmaya çağırıyoruz. Siyasi iktidarın polis şiddetini özendirici tavrı ile yargı üzerindeki, şiddetten sorumlu idari yetkilileri ve kolluk kuvvetlerini koruma ve cezasız bırakma yolundaki otoriter baskısına karşı dayanışmayı büyütmeye davet ediyoruz.
En temel demokratik hakkımız olan gösterilerimize yapılan hukuksuz ve insanlık dışı müdahaleler sırasında yitirdiğimiz, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım, Mehmet Ayvalıtaş ve Ahmet Atakan’ımızı asla unutmayacak ve uğrunda hayatlarını kaybettikleri barışçıl ve şiddet içermeyen hak ve hukuk mücadelemizi bu kez onlar adına da kararlılıkla sürdüreceğiz.
Gezi Parkı’ndan tüm Türkiye’ye yayılarak büyüyen demokratik ve barışçıl gösterilerde daha onurlu, daha adil, daha kardeşçe ve daha güzel bir yaşam için mücadele ederken polis kurşunuyla öldürülen arkadaşımız Ethem Sarısülük’ün davasının ikinci duruşması 28 Ekim 2013, Pazartesi günü Ankara’da görülecek.
İlk duruşmada hepimiz gördük ki, iç hukuka ve uluslararası bütün sözleşmelere aykırı olarak duruşmaların kapalı yapılabilmesi için kamuoyunun gözü önünde bir oyun oynanarak mahkeme salonu polisle doldurulmuş; avukatlara ve acılı ailelere şiddet uygulanmıştır. Sanık Ahmet Şahbaz duruşmaya peruk, takma kaş, bıyık ve gözlük ile getirilerek, kimliği hukuksuz bir biçimde kamuoyundan ve mahkemeden gizlenmeye çalışılmıştır. Tüm bunlarla birlikte mahkeme salonunda her hangi bir tepki ve müdahale olmamasına rağmen duruşma iptal edilerek duruşmaların kapalı yürütülmesine karar verilmiştir. Uzun bir bekleyişten sonra ise ikinci duruşmanın tarihi 28 Ekim, Pazartesi olarak belirlenmiştir.
Bizler, hukuku işlevsiz hale getirerek, tüm bu mahkeme sürecini bir ortaoyunu haline getirmeye çalışanlara karşı insanlıktan, adaletten ve vicdandan yana olan herkesi Ankara’da Adliye önünde buluşmaya çağırıyoruz. Siyasi iktidarın polis şiddetini özendirici tavrı ile yargı üzerindeki, şiddetten sorumlu idari yetkilileri ve polisi koruma ve cezasız bırakma yolundaki otoriter baskısına karşı dayanışmayı büyütmeye davet ediyoruz.
Tekrar ve tekrar belirtiyoruz; demokratik ve meşru taleplerini ortaya koyar iken akıl almaz, vicdana sığmaz polis şiddeti ile canlarını yitiren tüm arkadaşlarımızın, yaralanan, kalıcı sakatlık yaşayan tüm yurttaşlarımızın vebalini taşıyanlar, onlara arka çıkanlar hesap verene kadar dayanışmamızdan ve haklı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.
Taksim Gezi Parkı’nda 27 Mayıs 2013 tarihinde başlatılan kaçak inşaat nedeniyle tarihi ve doğal değerimiz olan parkı ve ağaçları tahrip eden hukuksuz ve kaçak uygulamayı durdurabilmek için çabalayanlara uygulanan hukuksuz polis şiddetin ardından; “sağlıklı kentleşme ve yaşanılır kent” talebi, ülkenin milyonlarca yurttaşının daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi talebiyle birleşmiş; GEZİ PARKI ile simgeleşen ve bütün ülkeye yayılan toplumsal bir duyarlılık ortaya çıkmıştır.
Ülkenin her yanında polis şiddetine karşı yükselen barışçıl gösterileri şiddetle bastırma yolunu tercih eden siyasal iktidarın talimatlarıyla, emniyet güçleri tarafından ülkenin her yanında halka karşı acımasız ve hukuksuz bir şiddet uygulanmaya başlanmıştır. Kimyasal ajanlar, plastik mermi ve tazyikli su sıkma araçlarını öldürücü bir biçimde kullanarak meydanlarda toplanan milyonlarca insanın üzerine doğrudan saldırılmış, binaların içine dahi kimyasal gaz bombaları atılmıştır. Bu şiddet nedeniyle yedi gencimiz hayatını kaybetmiş, yaklaşık sekiz binden fazla yurttaş, polisin saldırısı sonucunda yaralanmış, 14 yurttaşımız gözünü yitirmiştir. Dört bine yakın kişi gözaltına alınmış, yüzden fazla kişi tutuklanmıştır. Gözaltına alınan kadınlara karşı yaygın bir biçimde taciz suçları işlenmiştir.
Taksim Gezi sürecinde tüm dünyanın tanık olduğu gibi binlerce yılın uygarlığının izlerinin harmanlandığı ülkemizde halklarımız demokrasi, barış, sevgi ve hoşgörü ile doludur. Şiddeti ve savaşı isteyen ve besleyenler tüm dünyada olduğu gibi küresel egemenlerin işbirlikçisi olan iktidarlardır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere evrensel insan haklarının yoğun ve yaygın biçimde ihlali ve iç hukuktaki tıkanma süreci bizleri konuyu uluslararası platformlara taşımak zorunda bırakmıştır.
Bu nedenle başta Uluslararası Af Örgütü olmak üzere Türk Tabipler Birliği Konseyi, Taksim Dayanışması, İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve ilgili kurumlar tarafından süreç ve polis şiddeti hakkında raporlar hazırlanmış ve bu raporlar Avrupa Konseyi ve parlamentosu bünyesinde ilgili komisyon ve gruplara sunulmuştur.
Ayrıca, uygulanan polis şiddeti ve hak ihlalleriyle ilgili şikâyetlerin soruşturulması sırasında iç hukuk yolları; siyasal iktidarın, emniyet güçlerinin ve yargı kurumlarının engellemeleri sonucunda işlemez hale getirilmiştir. Ethem Sarısülük ve Ali İsmail Korkmaz davaları dışında hiçbir polis ifadeye bile çağrılmamış, diğer ölüm ve yaralanmaların failleri dahi tespit edilmemiştir.
27.05.2013 tarihinde demokratik protestolara başlayan yeni siyasal süreçte iç hukuk yolları üç kapsamda etkisiz hale gelmiştir:
1- Genel olarak Türkiye’de hızla artış gösteren insan hakları ve Sözleşme ihlallerine karşın iç hukukta sonuç alma oranı büyük ölçüde (neredeyse yok denecek düzeye) düşmüştür,
2- Polislerin ve diğer kamu görevlilerinin uyguladıkları şiddet, işkence ve kötü muamelelerin konu edildiği soruşturma ve dava süreçlerinde etkili sonuç alma oranı sürekli olarak çok düşük kalmıştır.
3- Özel olarak Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve Abdullah Cömert’in öldürülmeleri ile ilgili soruşturma ve dava süreçlerinde iç hukukun işlevsiz hale geldiği kesin bir biçimde açığa çıkmıştır
İç hukuku etkisizleştiren en temel unsur ise siyasi iktidarın polis şiddetini özendirici tavrı ile yargı üzerindeki, şiddetten sorumlu idari yetkilileri ve polisi koruma ve cezasız bırakma yolundaki otoriter baskısıdır.
Bizler yukarıda kısaca açıklanan olgular ve zorunluluklar nedeniyle ilgili davaları, iç hukuk yolları tüketilmeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımak üzere bugün başvurularımızı yapıyoruz.
Gezi Parkı süreci için, ev baskınları, keyfi gözaltı, çıplak arama, zorla parmak izi, kötü muamele, polis fezlekesinden iddianame; taraftar grubundan, üniversite öğrencisinden ve meslek odasından “terör örgütü çıkarma” gibi darbe dönemi yöntemlerine başvurmaları demokrasi ve evrensel insan ve çevre hakları açısından kabul edilemez bir hale gelmiştir. Daha da ileri gidilerek, ülkemizde açıklanan son “demokrasi paketinde” evrensel haklar açısından son derece kritik kararlar alınmış, ifade özgürlüğü ve demokratik taleplerimizi dile getireceğimiz her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü polisin iznine bağlanmıştır.
Bizler toplum olarak öncelikle sorunları, talepleri ve beklentileri algılayan ve çözüm üretmeye dönük adım atan bir yönetim anlayışı yerine, demokratik tepkileri krimalize eden, herkesi suçlu, terörist ilan ederek ülkemizi polisiye güvenlikçi yöntemlerle çözümsüzlüğe doğru götüren çabalardan endişe duymaktayız.
Bu bağlamda dünyadaki herkesi ve öncelikle de ilgili kurumları, bu temel insanlık ve çevre hakkı arayışı mücadelesini, politik ve ekonomik çıkar çatışmaları alanından çıkartmaya, “hukuka, demokrasiye ve insan haklarına” saygı göstermeye ve bu konuda bizlere destek olmaya davet ediyoruz…
TAKSİM DAYANIŞMASI,,
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ,
ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEGİ,
ETHEM SARISÜLÜK AİLESİ VE AVUKATI,
ALİ İSMAİL KORKMAZ AİLESİ VE AVUKATI,
ABDULLAH CÖMERT AİLESİ VE AVUKATI
Taksim Gezi Parkı’nda 27 Mayıs’ta ağaçların kesilmesine karşı başlatılan eylem sonrasında siyasal iktidarın katlanarak artan baskı ve tehditlerini, polis şiddetinin yol açtığı insan hakları ihlallerini dünyaya, uluslararası kurumlara, ilgili ve duyarlı örgütlere raporlar sunarak anlatmak, bilgilendirmek üzere başlatılan çalışmalar kapsamında 9-10 Ekim tarihlerinde Avrupa Parlamentosu ile temaslar gerçekleştirilecektir. Bu süreçte yaşamını yitiren yurttaşlarımızın ailelerinin ve avukatlarının yanı sıra Taksim Dayanışması, Türk Tabipleri Birliği, İnsan Hakları Derneği ve Çağdaş Hukukçular Derneği temsilcilerinin katılımlarıyla, 10 Ekim 2013 Perşembe günü saat 14.00’da Strazburg’da Avrupa Parlamentosu önünde bir basın açıklaması yapılacak, açıklamanın ardından sürece ilişkin dosya ve raporlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne teslim edilecektir. Basına ve kamuoyuna duyurulur.
Siyasal iktidarın Mayıs ayından bu yana katlanarak artan baskı ve tehditlerini, polis şiddetinin yol açtığı insan hakları ihlallerini dünyaya, uluslararası kurumlara, ilgili ve duyarlı örgütlere raporlar sunarak anlatmak, bilgilendirmek üzere başlatılan çalışmalar devam ediyor. 03.10.2013 günü Avrupa Konseyi’nde görüşmeler yapıldı.
Türk Tabipler Birliği adına Prof. Dr. Feride Tanık, Taksim Dayanışması adına Mücella Yapıcı, ÇHD ve bu süreçte öldürülenlerin avukatları adına Ethem Sarısülük’ün avukatı Kazım Bayraktar, İnsan Hakları Derneği adına Cengiz Mendillioğlu, öldürülenlerin aileleri adına Ethem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük’ün yer aldığı heyet, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, Parlamenterler Assamblesi Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Christopher Chope, Parlamenterler Assamblesi Liberal ve Demokratlar Grup Başkanı Anne Brausser, Parlamenterler Assamblesi Türkiye İzleme Komitesi Sekreteri Sylvie Affholoer ile görüşmeler yaparak raporlarını sundu.
Prof. Dr. Feride Tanık, Haziran ayı boyunca uygulanan polis şiddeti sırasında Türkiye ölçeğinde bir günden fazla olmak üzere günde sekiz saatten fazla süreyle biber gazına maruz kalan 11 bini aşkın kişiden edinilen bulguları, ölümler, yaralanmalar konusundaki bilimsel verileri açıkladı. Ayrıca bu acımasız şiddet sırasında tıp mensuplarının mesleki etik ve görevleri nedeniyle şiddete uğrayan yurttaşlara verdikleri hizmetler nedeniyle uğradıkları baskıları ileterek Türk Tabipler Birliği tarafından hazırlanan raporu sundu.
Taksim Dayanışması Sekreteri Mücella Yapıcı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından seçimlerden sonra açıklanan Taksim Meydanı ve Gezi parkını yok edecek proje ilanı üzerine 124 meslek odası siyasi parti mahalle derneği taraftar grubu ve insiyatiften oluşan Taksim Dayanışması’nın kuruluş amacını, barışçıl ve demokratik haklarını kullanırken uğranılan şiddeti, halen devam eden hukuksuz gözaltılar, tutuklamalar konusundaki endişeleri aktardı. Dünyadaki herkesi ve ilgili kurumları bu temel insanlık ve hak arayışı mücadelesini politik ve ekonomik çıkar çatışmaları alanından çıkarmaya hukuka demokrasiye ve insan haklarına saygı göstermeye çağırarak; Taksim Dayanışması’nın hazırlamış olduğu raporu ve Uluslararası Af Örgütü’nün Gezi olayları nedeniyle hazırlamış olduğu raporu sundu.
Av. Kazım Bayraktar, Mayıs ayından bu yana artan polis şiddetinin yol açtığı yaşam hakkı, toplantı ve gösteri hakkı ihlallerine, işkence ve kötü muameleye karşın iç hukuk yollarının giderek etkisizleştiğini ve işlemez hale geldiğini; yaygın bir biçimde suç işleyen polislerin ve amirlerinin hukuka ve yargıya karşı kollandığını, fiili bir dokunulmazlık sağlandığını; siyasal iktidar, yargı ve polisin ittifak halinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal ettiklerini ve bu ihlallerin ülke çapında yayılarak yoğunlaştığını; iç hukuk yollarının etkisizleşmesi nedeniyle doğrudan AİHM’ne başvurular hazırladıklarını; Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve Abdullah Cömert’in öldürülmeleri ile ilgili başvurularını 10.10.2013 günü AİHM’ne vereceklerini ifade etti ve hazırladıkları raporları Ethem Sarısülük ile ilgili başvurunun bir örneği ile dayanakları olan belgeler listesini, çok sayıda polis saldırısından derlenmiş video ve fotoğraflardan oluşan dijital kayıtları sundu.
İnsan Hakları Derneği Temsilcisi Cengiz Mendillioğlu, Türkiye’de yaşanan ve Mayıs ayından itibaren hızla artan insan hakları ihlalleri hakkında bilgi vererek İHD’nin hazırlamış olduğu raporu sundu.
Öldürülenlerin aileleri adına heyete katılan Mustafa Sarısülük ölümlerin aileler üzerinde yol açtığı etkileri, yaşadıkları olayları, yargıya ve iç hukuk yollarına olan güvensizliklerini anlattı.
Ayrıca heyet tarafından aynı gün, saat 13.00′te Avrupa Konseyi basın salonunda heyeti konseye davet eden Avrupa Konseyi Sol Parlamenterler Grubu adına Ertuğrul Kürkçü’nün takdimi eşliğinde basın toplantısı yapılarak raporlar basına sunuldu.
Avrupa Konseyi’de görüşmelerini tamamlayan heyet, Avrupa Parlamentosunda yapacağı görüşmelerden sonra 10.10.2013 günü AİHM önünde basın açıklaması yaparak hazırlanan başvuru dosyalarını Mahkemeye teslim edecek.
Türk Tabipler Birliği Temsilcisi Prof. Dr. Feride Tanık
Taksim Dayanışması temsilcisi Mücella Yapıcı
ÇHD temsilcisi ve Sarısülük ailesi vekili Av. Kazım Bayraktar
Ülkesine, parkına, doğasına, deresine, sağlıklı çevreye,evine, okuluna, hastanesine, sinemasına, kültür merkezine, meydanına ; yani yaşamına sahip çıkan gençlerin İstanbul’da, Eskişehir’de Ankara’da, Antakya’da polis şiddeti ile ölümünü bütün ülke gördü…
Milyonların bu şiddetin ve ölümlerin sorumlusu “emniyet müdürleri ve valiler” görevlerinden alınsın çığlığı hala ülkenin meydanlarında yankılanmaya devam ediyor. Ne yazık ki bu haklı, bu meşru, bu insani, bu toplumsal talep ülkeyi yönetenlerce görmezden gelinmeye, failler korunmaya devam ediyor.
29 Eylül 2013 günü Gülsuyu mahallesinde uyuşturucu çetelerini yürüyüşle protesto eden gençlere ateş eden ve 21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik’in ölümüne biri ağır 5 kişinin yaralanmasına neden olan çetelerin İstanbul’un ortasındaki bu pervasızlığını kabullenemiyoruz.
Barış ve hoşgörünün Gezi Parkından ülkenin bütününe taşınmasını beklerken kentlerine ve yaşam alanlarına sahip çıkan gençlerin ölümüne alışmamız mı bekleniyor? Aylardır mahallesine sahip çıkan gençlere kurşun yağdıran şimdiye kadar onlarcasının yaralanmasına neden olan çetelerin “derin odaklarca” korunmadan bu pervasızlığı sürdürebileceklerine inanılır mı ?
Kentsel dönüşümün, kent yağmasının gündem olduğu her mahallede benzer “çetelerin” ortaya çıkması ve kentine mahallesine, barınma hakkına sahip çıkanlara karşı silah kullanmasını tesadüf olarak değerlendirmek mümkün değil.
Bilinmelidir ki, toplumsal barışın ve hoş görünün temelini yurttaşların demokratik talep ve tepkilerinin algılanması oluşturur. Gezi Parkına, yani yaşamına sahip çıkanların ülkenin her yanında olduğu gibi Gülsuyu’nda da kentsel dönüşüm adı altındaki kent yağmasına, uyuşturucu bataklığı yaratmaya çalışan çetelere, onları koruyan ve kollayanlara karşı durması kaçınılmazdır. Bu nedenle Başta Gülsuyu Mahallesi olmak üzere kentsel dönüşüm adı altındaki kent yağmasının durdurulmasını, Hasan Ferit Gedik’in katillerinin bulunmasını, destekçilerinin açığa çıkarılmasını istiyoruz. Şu ana kadar ki mücadelesine, taleplerine, yaşam hakkına saygı göstermeyenlerin, Hasan Ferit Gedik’in cenazesine ve ailesine saygı göstermesini, cenaze törenini istediği yerde yapma ve istediği yerde defnetmeleri konusunda çıkarılan engellerin bir an önce ortadan kaldırılmasını istiyoruz.