Taksim Gezi Parkı’ndan başlayarak ülkemizin her yerinde yurttaşların “özgürlük” talebi ile buluşan gösterilerin 10.günündeyiz.
Milyonlarca yurttaşımızın sokakta yankılanan taleplerinin ülkenin en yetkili kurumu olan Başbakanlığa, Sn. Bülent Arınç’a iletildiği günün akşamında Ankara’da ve Rize’de yaşananlar kaygılarımızı arttırmış durumdadır.
Belirgin taleplerin öncelikli olanlarından biri de “halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, iki yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumluların görevden alınması ve gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklanması” idi.
Ancak dün gece Ankara’da biber gazı ve tazyikli su ile müdahalelerin devam etmesi hepimizin kaygılarını arttırdığı gibi sorunun tam olarak anlaşılmadığının göstergesi olmuştur.
Bu tür müdahalelerin bir an önce durdurulmasının ve sorumlularının görevden alınmasının öncelikli ve acil bir talep olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz.
Rize’de yaşanan ve gece saat 11.00’e kadar devam eden toplumsal gerilimin artmasına yönelik provakatif girişimlerin ise ülkeyi yönetenlerin sorumluluklarını çok daha fazla arttırdığını ve kabul edilemez olduğunu hatırlatmak isteriz.
27 Mayıs 2013 tarihinde saat 22.00 sularında Taksim Gezi Parkı’nın fiilen yıkılması girişimi sonrası yaşanılan toplumsal duyarlılık karşısında hükümetin izlediği polis şiddeti nedeniyle başta Taksim İstanbul olmak üzere bütün yurtta, yurttaşlar demokratik tepkilerini ortaya koymaktadır.
Öncelikle hayatını kaybeden Abdullah Cömert ve Mehmet Ayvalıtaş’ın ailelerinin acılarını paylaşıyor, yaralanan binlerce yurttaşımıza acil şifa dileklerimizi iletmek istiyoruz.
Ne yazık ki, toplumun demokratik ve insan hakkı eksenli taleplerinin barışçıl ve demokratik şekilde ortaya konmasına karşı iktidar şiddet, baskı ve yasakçı politikalarına devam etmektedir. Tek bir yurttaşımızın burnunun kanamadığı, gerilimlerin ortadan kalkarak demokratik taleplerin dillendirilebildiği bir toplumsal iklime bir an önce kavuşmak için yoğun çaba harcadığımızın bilinmesini isteriz.
Bu nedenlerle; Taksim Dayanışması olarak aşağıdaki taleplerin Hükümet tarafından bir an önce yerine getirilmesi için somut adımların atılmasını bekliyoruz.
Gezi Parkı, Park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağını, projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklamanın yapılmasını, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasına ilişkin girişimlerin durdurulmasını,
Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, iki yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, Hatay Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumluların görevden alınmasını, Gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklanmasını,
Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmasını,
1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesini; ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasını TALEP EDİYORUZ.
Bunun yanı sıra; 27 Mayıs 2013 saat 22.00′dan bu yana ülkemizin meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında ve tüm kamusal alanlarında yükselen tepkilerinin içeriğinin, ruhunun, beklentilerinin, taleplerinin yetkililer tarafından fark edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yaşananları “marjinallikle” açıklamaya çalışmak görmezlikten gelmek anlamına gelir. Gezi Parkına müdahale ile simgeleşen iktidar anlayışının yurttaşlarımızda “yaşam tarzına ve inançlarına müdahale ve hor görülme” biçiminde algılandığı ve buna kadını, erkeği, genci, yaşlısı ile büyük bir toplumsal tepki gösterdikleri; “biz varız, buradayız ve taleplerimiz var” biçiminde yanıt verdikleri görülmektedir.
Yükselen bu tepkinin içeriğinin; “başta 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul, AOÇ ve HES’ler olmak üzere ekolojik değerlerimizin talanına ve güncel olarak Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısına ilişkin itirazların, ülkemize ve bölgemize ilişkin savaş siyasetine karşı duruşun ve barış talebinin, alevi yurttaşlarımızın hassasiyetlerinin, kentsel dönüşüm mağdurlarının haklı taleplerinin, kadınların bedenleri üzerinde denetim kuran muhafazakar erkek politikalarına karşı yükselen sesin, üniversite, yargı ve sanatçılar üzerindeki baskılara karşı direncin, başta Türk Hava Yolu işçileri olmak üzere tüm emekçilerin hak gasplarına karşı taleplerinin, tüm cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı mücadelenin, yurttaşların eğitim ve sağlık hakkına ulaşımının önündeki tüm engellerin kaldırılması istemleri” olduğunu iktidar sahiplerine iletmek istiyoruz.
27 Mayıs 2013 tarihinde saat 22.30 sularında Taksim Gezi Parkı’nın fiilen yıkılma girişimi sonrası yaşanan toplumsal duyarlılık karşısında hükümetin izlediği polis şiddeti nedeniyle; Başta Taksim-İstanbul olmak üzere bütün yurtta yurttaşlar demokratik tepkilerini ortaya koymaktadırlar.
Toplumun en temel demokratik ve insan hakkı olan taleplerinin barışçıl ve demokratik bir şekilde ortaya konmasına karşın iktidar, şiddet, baskı ve yasakçı politikalara devam etmektedir.
Bu konularla ilgili olarak ortak taleplerimizi iletmek ve olumlu bir adım atılmasını sağlamak amacı ile 5 Haziran 2013 saat 11.00’de Başbakanlık binasında hükümet adına sayın Bülent Arınç ile bir görüşme yapılacaktır.
7 gün önce İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda kıvılcımı çakılan ve dalga dalga mahallelerden meydanlara tüm Türkiye’ye ve dünyaya yayılan direnişimiz milyonların ortak iradesini ortaya çıkardı. Halk kararını verdi! Gezi Parkı’na dokundurtmayacağız! Artık, Gezi Parkı, Taksim’dir, Reyhanlı’dır, Roboski’dir, 1 Mayıs’tır, emektir, doğadır, yaşamdır, özgürlüktür, faşist saldırılara ve devletin tüm baskılarına karşı demokratik bir ülkede yaşama iradesidir.
Bundan sonra bilinsin ki bu Park, Taksim Meydanı ve bu ülkenin bütün diğer meydanları; bu kent, bu memleket emeğe, emekçilere, halka emanettir. AKP’ye ve sermayeye teslim etmeyeceğiz.
7 gündür tüm baskı ve şiddete, yalana, manipülasyona, medya sansürüne rağmen direnişi dalga dalga büyütenlere, sokak sokak direnenlere selam olsun! Meydanları özgürleştirenlere, köprüleri aşanlara, evini, okulunu direnişçilere açanlara selam olsun!
Bu direniş ülkedeki tüm baskıcı anti-demokratik uygulamalara, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının “ben karar veririm, olur” dayatmalarına karşı “yeter” diyenlerin; kentlerine, emeğine, doğaya, yaşamına sahip çıkanların isyanıdır, öfkesidir, dayanışmasıdır. Tüm muhalif kesimlerinin, renklerinin buluşmasıdır.
Türkiye tarihinde bu direnişle oluşan kırılma noktası şunu göstermiştir: halkın yaşamını etkileyen hiçbir konuda halka rağmen adım atamazsınız, atamayacaksınız. Baskılarınız, yasaklarınız, şiddetinizle halka boyun eğdiremediniz, eğdiremeyeceksiniz.
Tüm Türkiye’nin meydanlarından yükselen ortak ses “hükümet istifa” olmuştur. Bu sesi büyüteceğiz! Bu haykırışın anlamı açıktır!
İktidarın kendi siyasal hedeflerini, nasıl yaşanacağına ilişkin belirlediği kuralları, kendi karanlığını tüm topluma dayatmasına asla izin vermeyeceğiz.
Baskı, sindirme, inkâr ve imha politikaları ile emeğe, kentlere, doğaya dönük sermaye programlarını uygulamasına asla izin vermeyeceğiz.
Emekçilerin, işçilerin kazanımlarının yok sayılmasına, kentlerimizin, ormanlarımızın, suyumuzun talan edilmesine, okullarımızın satılmasına, hastanelerimizin kent dışına sürülmesine, mahallelerimizin kentsel dönüşüm projeleriyle yıkılmasına asla izin vermeyeceğiz.
Bu direnişi yaşamın tüm alanlarına yayarak büyütmek için halkımızı, sendikalarda, meslek örgütlerinde, demokratik kitle örgütlerinde, siyasal örgütlerde örgütlenmeye çağırıyoruz.
Bugünümüze, geleceğimize sahip çıkıyoruz.
Bir kez daha ilan ediyoruz; mücadelemizin ve dayanışmanın belleği olan Taksim’e sahip çıkıyoruz.
7 gündür süren direnişimiz iktidarın otoriter eğilimleri yükselterek, baskıyla, şiddetle, zorla, ülkeyi cezaevine dönüştürerek toplumun üzerinde yaratmaya çalıştığı korku atmosferinin sökmediği gösterdi. Direniş meydanlarından seslendiğimiz gibi: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam edeceğiz.
Direnişimizin acil talepleri şunlardır;
Gezi Parkı, Park olarak kalacaktır. Ne Taksim’de Topçu Kışlası’na ne de tüm doğa ve yaşam alanlarımızın talanına izin vermeyeceğiz.
Gezi Parkı’ndaki direnişten başlayarak halkın demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan, yüzlerce insanın yaralanmasına neden olan sorumlular, başta İstanbul ve Ankara Valileri ve Emniyet Genel Müdürleri olmak üzere derhal istifa etmelidir. Gaz bombası kullanılması yasaklanmalıdır.
Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalı, haklarında hiçbir soruşturma açılmamalıdır.
Taksim başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarında, kamusal alanlarda toplantı, eylem yasaklarına son verilmelidir.
Bu ses sokağın, direnişin, halkın iktidardan talepleri değil şartlarıdır. Sokakta birleştik, gücümüzü gördük, gücümüzü gördünüz, biliyoruz sokakta kazanacağız.
Çağdaş ve demokrat bir ülkede kabul edilemez karar mekanizmaları, Taksim Projesi ile tekrar karşımıza çıkmıştır. Bilimsel, teknik ve demokratik süreçler çalıştırılmadan kamuoyuna sunulan meydan düzenlemesinin geri dönülmez yanlışlara yol açacak olması bizleri bir araya getirmiş ve Taksim Meydanı’na sahip çıkmamızı gerektirmiştir.
Taksim Projesi ilk olarak seçimlerden önce Başbakan tarafından açıklandı. Peşinden, kamuoyuna yayalaştırma projesi adı altında sunulan plan değişikliği İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi ve 2 numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylandı. Plan değişikliği, evrensel şehircilik değerleri göz ardı edilerek, ulaşım planlama ve projelendirme bilim ve tekniği gözetilmeden, üstelik koruma ve hukuk kurulları ihlal edilerek ilan edildi. İlan edilen, aslında bir “betonlaştırma”, “insansızlaştırma” ve “kimliksizleştirme” projesidir. Bu proje aynı zamanda, araç ve yaya güvenliğini tehdit eden dalış rampaları ve istinat duvarlarıyla, yayaların meydana erişimini engelleyen koridorlaştırılmış kaldırımlarıyla, tarihi bir ortamın görsel ve yaşamsal bütünlüğünü yok eden bir “yer altı” projesidir.
Plan değişikliğine gayrihukuki bir şekilde eklemlenerek, kamuoyuna Topçu Kışlası’nın ihyası adı altında yeni inşaatlar dayatılmaktadır. Hepimize açık, hepimizin hakkı olan, şehrimizin merkezindeki yegane park alanı, depremde sığınacağımız Gezi Parkı elimizden alınmakta, ağaçlar, yürüme, buluşma ve dinlenme alanları betonlaştırılmaya ve ticarileştirilmeye çalışılmaktadır. Bir kez daha kamuoyu yanıltılarak güç ve paranın prestij kazanması hedeflenmektedir.
Taksim, bir bütün olarak koruma altına alınmış kültür varlığımızdır ve kentimizin en önemli kamusal alanıdır. Projenin bir oldubittiye getirilmeden, acil olarak durdurulmasını talep ediyoruz. Taksim’in, daha bütüncül bir yaklaşımla, sahip olduğu sosyal, tarihi, toplumsal, kültürel ve ekolojik değerler göz önünde bulundurularak, evrensel kuram ve kurallara uygun, dürüst, şeffaf, katılımcı ve demokratik yöntemlerle düzenlenmesini istiyoruz.
Taksim Meydanı, Cumhuriyet dönemi kent düzenlemelerinin ilki ve belki de en önemlisidir. Taksim, tüm bayramlarımızı, şenliklerimizi, sevinçlerimizi, tepkilerimizi ve hak taleplerimizi dillendirdiğimiz emek ve demokrasi meydanımızdır.
Taksim Meydanına hep birlikte sahip çıkıyoruz. Çünkü Taksim hepimizin!