Taksim Gezi Parkı’na 14. günü sabahında başlayan polis şiddeti, gece yarısı itibariyle devam ediyor.
Sabah saatlerinde polisin acemice senaryolaştırdığı provokasyon oyununun tutmaması üzerine sürdürdüğü gaz bombalı saldırı sonrasında yüzlerce yaralanma, bu yaralılar arasında çok sayıda beyin travması geçiren insanda bulunmaktadır. Yoğun gaz nedeniyle Taksim Meydanı çevresinde tüm hayvanlar ve kuşlar ölmektedir.
Taksim Meydanında ve Gezi Parkı’nda bulunan insanlarımız, çocuklarımız tüm saldırılara onurlarını korumak için ölümü göze alarak direnmeye devam etmektedir.
Hükümetin bizzat emriyle yürütülen polis şiddetinin durdurulması için tüm Dünyayı tepki göstermeye, halkımızı desteğe davet ediyoruz.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yaptığı açıklamaya tekzip ve açıklama metni:
10 Haziran tarihinde gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısının ardından söz alan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yaptığı “Çarşamba günü heyet ile görüşülecektir” şeklindeki açıklamanın Taksim Dayanışması ile hiçbir ilgilisi olmadığını, Taksim Dayanışmasının “görüşme” talebinin bulunmadığını kamuoyuna önemle duyururuz.
Taksim Gezi Parkı’na 14. Gününde, Gezi Parkı için direnenlere yanıt yine polis panzeri ve gazla geldi!
10 gün önce sabah 05.00’te Gezi Parkına yapılan polis baskını ile bugün yapılan arasında sadece saat farkı bulunuyor. Bu kez 07.00’de yapılarak fark yaratılan polisin Taksim’in fethi harekatında yine onlarca yaralı ve toplumu endişeye sevk eden bir polis ablukası var.
Polis ablukasının olduğu yerde demokrasiden, diyalogdan söz edilemez.
Taksim Dayanışması’nın yurttaşlarımızın ortak dileği haline gelen taleplerine hiçbir yanıt verilmemişken, İki haftadır omuz omuza her türlü dayanışmayı gösteren Gezi Parkı direnişçileri arasında parkçı-marjinal ayrımı yapılmasından medet umuluyor.
Kimse parkına ve yaşamına sahip çıkanları ayrıştırmaktan medet ummasın. Biz bir arada durmaya ve haklı, meşru taleplerimizi dayanışma ile örmeye devam edeceğiz.
Oysa, Taksim Gezi Parkı’nı betonlaştıracak proje ortaya çıktığı günden bu yana kamuoyu oluşturma adına mücadele eden, parkına ve meydanına sahip çıkan, iş makinalarının önüne yatan, parkta sabahladığı için polis şiddetine maruz kalan; gece gündüz Taksim başta olmak üzere ülkenin her yanında parkı ve yaşam alanlarını savunanlara yönelik polis şiddetini kendisine yapılmış olarak kabul eden milyonlarca yurttaşımızın duygu ve taleplerini yansıtan TAKSİM DAYANIŞMASI olarak; mücadelemizin karalanmasına izin vermeyeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
Kamuoyunun yakından takip ettiği üzere, Taksim Dayanışması heyeti Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la görüşmüş ve taleplerini kendisi aracılığıyla hükümete iletmiştir. Bu görüşmenin ardından iletilmiş taleplere dair hiçbir açıklama yapılmamışken yeni ve nasıl oluşturulduğu belirsiz bir heyetle görüşmek, samimi bir diyalog çabasından ziyade kamuoyunu yanıltmaya ve milyonların günlerdir ülkenin dört bir yanında haykırdığı meşru ve demokratik taleplerin altını boşaltmaya yöneliktir. Bu gün yapılan polis çıkarması ise iktidarın niyetini ve halka karşı tutumunun en açık ifadesidir.
Talepler ortadadır. Muhatap bellidir. Taksim Dayanışmasıdır.
İki haftadır, şiirleri, şarkıları ve sloganlarıyla bir arada halay çeken, kadını genci, lgbt bireyi, emekçisi, inananı ve inanmayanıyla Taksim gezi parkı ve alanında demokratik tepkisini gösteren yüzbinlerin, başta Kızılay olmak üzere ülkenin 77 ilinde sokakta talepleri haykıran milyonlarca yurttaşımızın taleplerini reddeden, kendi yurttaşlarını tehdit eden, alternatif mitingler düzenleyerek toplumsal kutuplaşmayı arttırmaya çalışan AKP iktidarından endişeliyiz.
Parka karşı beton kışla, toplumsal barış talebine karşı polis saldırısı ve alternatif miting dışında somut adım atmayanların çok büyük bir vebal altına girdiklerini kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.
Bir kez daha yinelemek istiyoruz. Parkına ve yaşamına sahip çıkanlarla polisi karşı karşıya getirmekten vazgeçin. Gözaltına alınanları serbest bırakın, iki haftadır süren polis şiddetinin sorumlularını görevden alın ve ilk ve en temel talebimiz olan GEZİ PARKININ 1 METREKARE OLSUN BETONLAŞTIRILMAYACAĞINI, PARK OLARAK KALACAĞINI RESMİ OLARAK AÇIKLAYIN…
Ülkenin ve dünyanın dört bir yanında sahip çıkılarak meşruluğu tartışılmaz bir hal alan, açtığımız davalar ve uluslararası evrensel hukuk kriterleri açısından da en temel insan hakları ve demokrasi kriterleri açısında hukukiliği tartışılamayacak olan taleplerimizin takibinde ısrarcıyız.
Gezi Parkına, Taksime sahip çıkan gençlerin, meydanları dolduran kadınların, gece gündüz nöbet tutanların, evinden kalbiyle destekleyenlerin yani halkın talepleri karşılanana kadar, toplumsal barışa yönelik adımlar atılıncaya kadar buradayız. Taleplerimiz görülünceye, somut adım atılıncaya kadar parkımıza ve meydanlarımıza tüm yurttaşlarımızla birlikte büyük bir dayanışma ile sahip çıkmaya devam ediyoruz.
Saat 19.00’dan itibaren taleplere sahip çıkanları bekliyoruz.
27 Mayıs 2013 tarihinde saat 22.00 sularında Taksim Gezi Parkı’nın fiilen yıkılması girişimi sonrası yaşanılan toplumsal duyarlılık karşısında hükümetin izlediği polis şiddeti nedeniyle başta Taksim İstanbul olmak üzere bütün yurtta, yurttaşlar demokratik tepkilerini ortaya koymaya devam etmektedirler.
Bu süreçte, tek bir yurttaşımızın burnunun kanamaması ve gerilimlerin ortadan kaldırılarak demokratik taleplerin dillendirilebildiği bir toplumsal barış ortamının biran önce sağlanması amacıyla 5 Haziran 2013 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına Sayın Bülent Arınç ile bir görüşme gerçekleştirilmiş; toplumun duygularını, duyarlılığını, talep ve önerilerini içeren bir belge kendilerine teslim edilmiştir.
Ancak, bu görüşmenin üzerinden 6 (altı) gün geçmesine rağmen taleplerimizle ilgili hükümet tarafından yapılmış herhangi bir açıklama söz konusu olmamıştır. Bizler Taksim Dayanışması ve bütün duyarlı yurttaşlar olarak hükümetten taleplerin karşılanması yönünde bir açıklama bekliyor ve taleplerimizi yeniden hatırlatıyoruz:
- Gezi Parkı, Park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağını, projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklamanın yapılmasını, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasına ilişkin girişimlerin durdurulmasını,
- Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, iki yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, Hatay Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumluların görevden alınmasını, Gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklanmasını,
- Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama
- 1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesini; ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasını TALEP EDİYORUZ.
Bunun yanı sıra; 27 Mayıs 2013 saat 22.00′dan bu yana ülkemizin meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında ve tüm kamusal alanlarında yükselen tepkilerinin içeriğinin, ruhunun, beklentilerinin, taleplerinin yetkililer tarafından fark edilmesi gerektiğini düşünüyor ve tüm bu talepleri sahiplendiğimizi hatırlatıyoruz.
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,
ben bir ceviz ağacıyım Gezi Parkı’nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gezi Parkı’nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
Ben bir ceviz ağacıyım Gezi Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında.
Gezi Parkı’nda ağaçları kesip yerine Topçu Kışlası yapacağını söylediğinde, oradaki üç beş ağacın bir halkın öfkesini tetikleyeceğinin ne sen fakındaydın ne de polis.
27 Mayıs günü ağaçlarımıza, sonra da ağaçlara sahip çıkanlarımıza, Taksim Dayanışmamıza saldırdın.
Saldırı sertleştikçe direniş ve dayanışma da büyüdü ve üç beş ağaç için verilen mücadelenin bu ülkede halkın en geniş kesimlerini kapsayan bir özgürlük, demokrasi, hak ve haysiyet mücadelesi haline geldiği görüldü.
Ve o günden sonra, bugünden sonra artık herkes her şeyin farkında…
Evet, bu mücadele üç beş ağaç içindir…ama aynı zamanda yaşamımıza, geleceğimize, onurumuza sahip çıkmak içindir… Çünkü ağacına sahip çıkamayanların yaşamlarına sahip çıkamayacağını hepimiz biliyoruz.
Gezi Parkı’nda başlayıp bütün ülkeye ve dünyaya yayılan direnişin, dayanışmanın ve 13 gündür dinmeyen bu öfkenin, bu tepkinin, bu haykırışın mesajı nettir.
Buradaki ve ülkenin dört bir yanındaki milyonlar olarak artık eskisi gibi yönetilmek istemiyoruz. Gençler, kadınlar olarak sürekli yok sayılmaktan bıktık…
“Oyu ben aldım, her şeye ben karar verir, her şeye karışırım” diyen bir iktidar tarafından baskı görmek istemiyoruz.
Haklarımızı, doğamızı ve kentlerimizi gasp eden rantçı zihniyeti seyretmekle yetinmek istemiyoruz.
Demokratik katılım kanallarını bütünüyle yok eden, her itirazı düşmanca bir refleksle yanıtlayan, kendisi gibi olmayanların inancına, kimliğine, yaşam tarzına, bilime, sanata saygı duymayan bir iktidar anlayışını reddediyoruz.
Biz varız ve buradayız diyoruz…
Genciyle kadınıyla, Türküyle Kürdüyle, Alevisiyle Sünnisi, Ermenisiyle…ve tüm kardeş halklarıyla; inançlısıyla ateistiyle, emekçisiyle aydınıyla… geyi, lezbiyeniyle, taraftar grupları ve öğrenci inisiyatifleriyle… plaza çalışanıyla, esnafı, işçisi ve işsiziyle…bütün kesimleriyle “artık yeter” diyen halk; kardeşliğin ve dayanışmanın Türkiye ve dünya üzerindeki en önemli örneklerinden birini sergiliyor.
Faşist saldırılar ve tüm baskılara karşı sokaklara çıkan milyonlar, AKP iktidarına ve onun yönetme anlayışına, diline, söylemine “dur” diyor.
31 Mayıs 2013 itibariyle Gezi’de yıkımı durduran; İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Antakya’da ve Türkiye’nin dört yanında yasaklı meydanları zapt eden halk artık gücünün farkında.
Gezi Parkı park olarak kalacak. Başbakan’ın ağzından çıkan her cümle kanun olmayacak! Ve bunu başaran bir halk olarak, yıllardır gözünü kar hırsı bürümüş bir azınlığın çıkarlarına hizmet eden, emek düşmanı, demokrasi düşmanı, bilim düşmanı, sanat düşmanı, özgürlük düşmanı politikaları durdurulabileceğimizin de artık farkındayız.
Ve nihayet AKP de her şeyin farkında. Bizim için “üç beş çapulcu” deseler de milyonlar olduğumuzun farkında. Yüzde 50’ye karşı yüzde 50 dese de, yaşananların AKP’li olmayanlarla AKP’liler arasında olmadığının farkında.
Bizi marjinaller, illegaller diye karalamaya çalışsa da haklılığımızdan şüphe duyulamayacağının farkında. Kamusal bir alan olarak parkına ve meydanına sahip çıkanların, daha özgür bir ülke talep edenlerin vandalizmle, yıkıcılıkla, çapulculukla suçlanması hiç kimse için inandırıcı değil. ABD emperyalizmi ile kol kola olan bir hükümetin “faiz lobisine” kahramanlık taslaması ise komediden ibarettir.
Muhatap yok diye bizi yok saymaya çalışsa da, muhatabın meydanlarda olduğunun, milyonlar olduğunun herkes farkında.
Taleplerimizi duymuyormuş, taleplerimizden bir şey anlamıyormuş gibi davransa da; taleplerimizin haklı, uygulanabilir talepler olduğunun dünyadaki herkes gibi ülkeyi yönetenler de farkında…
Taleplerimiz haklıdır… Hukukidir…meşrudur… Ve çok basittir…
Gezi Parkı, Park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağı ve projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklama yapılmalı, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasına ilişkin girişimler durdurulmalıdır.
Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, üç yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, İzmir, Hatay, Adana Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumlular görevden alınmalı, gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılması yasaklanmalıdır.
Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için, tiwit attığı için gözaltına alınan yurttaşlarımız derhal serbest bırakılmalı, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmeli; ifade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Bu taleplere verilecek somut yanıtların ülkemizin çok daha mutlu, çok daha demokratik, ve çok daha huzurlu bir iklime bürünmesini sağlayacağını buradan tüm yurttaşlarımıza ilan ediyoruz…
Uğrunda mücadele edilen “üç beş ağacın” çok fazla dalı olduğu görülmelidir…Milyonlarca insanın öfkesinin bir anda ortaya çıkmadığı, yıllardır biriken bir tepkinin yansıması olduğu anlaşılmalıdır… Çevreciliği sadece ağaç dikmek zannedenler bilmelidirler ki; bu meydanlarda İstanbul’u katledecek 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul projelerine karşı da bir itiraz var. Atatürk Orman Çiftliği, ormanlarımız ve akarsularımız başta olmak üzere ekolojik değerlerimizin talanına, HES’lere Nükleer santrallere karşı da bir itiraz var. Hem Ortadoğu’da hem de ülkemizde yürütülen savaş siyasetine karşı bir itiraz var. Alevi yurttaşlarımızın hassasiyetlerinin gözetilmemesine, Kürt yurttaşlarımızın eşitlik, barış ve kardeşlik taleplerine ikna edici yanıtlar üretilmemesine itiraz var.
Burada herkes var. Grevdeki Türk Havayolları çalışanları var. Asgari ücrete mahkum edildikleri, emekleri aşağılandığı için ayağa kalkan taşeron işçiler var. Kentsel dönüşüme karşı barınma hakkını savunanlar var. Parasız eğitim ve sağlık hakkı talebi var… Muhafazakar erkek egemen politikalara, sezaryena müdahaleye, kürtaj yasağı ve üç çocuk densizliğine karşı mücadele eden kadınlar var… Cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı mücadele edenler var. Bilim, eğitim hakkı ve özgürlük için haykıran üniversite var. Yargı, basın ve sanatçılar üzerindeki baskılara karşı ayağa kalkanlar var…
İtiraz edenlerin, eleştirilerine, önerilerine kulak tıkayan, hatta saldırgan bir dil kullanan bir iktidarın Gezi parkına sahip çıkan bizlere takındığı tutum bizleri şaşırtmadı…Park içinde çadırında uyuyanlara sabahın beşinde gaz bombaları ve tazyikli sularla saldırması bizleri şaşırtmadı.
Bu polis şiddetine tepki gösterenlere ülkenin dört bir yanında düşmanmış gibi davranılarak iki genç kardeşimizin ölmesine sebep olunması, beş bine yakın yurttaşımızın yaralanması kimseyi şaşırtmadı.
Ve üzülerek ve ürpererek söylüyoruz ki; burada anıları önünde saygıyla eğildiğimiz Antakya’da Abdullah Cömert kardeşimizin, İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş kardeşimizin ölümüne neden olan vahşi polis şiddeti hiç kimseyi şaşırtmadı. Hukuksuz emirleri uygulamaya çalışırken kazayla düşerek ölen emniyet görevlisi Mustafa Sarı’nın ölümü de hiç kimseyi şaşırtmadı… Bilinmelidir ki, polis eliyle uygulanan hukuk dışı şiddetin aldığı üç can içimizi dağlamıştır.
Çünkü her demokratik tepkiyi önce medya manüpilasyonuyla görünmez kılmak ardından baskı ve şiddetle bastırmaya çalışmak gibi bir devlet geleneğimiz var. Ve bu geleneği abartarak sürdüren AKP hükümeti var.
Oysa hükümet “Her yer Taksim her yer direniş” diye, “Faşizme karşı omuz omuza” diye, “Hükümet istifa” “yaşasın halkların kardeşliği” diye yankılanan bu meydanların mesajını iyi okumalıdır. İktidarını eskiden olduğu gibi “kimseyi dinlemem, ben ne dersem o olur” gibi bir anlayışla sürdürmek için artık çok geç olduğunu anlamalıdır.
Hala Park yerine “Kışla” telaşına düşen,Topçu Kışlası’nı yapmakta ısrar eden, polis şiddetini savunan, sorumluları görevden almayan; Ankara, Adana, Antakya ve Gazi Mahallesi’nde polis saldırılarını durdurmayan, gelecek operasyonlarla gözdağı vermeye çalışan hükümet yetkililerine buradan sesleniyoruz… Bu ülkeyi seviyorsanız, bu halka saygınız varsa polis şiddetini derhal durdurun.
Parkımızı iade edin, her ne ad ile olursa olsun parkın 1 santimetrekaresinin dahi yapılaşmaya açacak projelerinizi unutun ve bu demokratik tepkinin mesajlarını alın…”Halkın coşkun akan selinin” durdurulamayacağının farkına varın.
Bu ülke, bu dünya ve bu evren bilmelidir ki; gençlerin enerjisi ve yaratıcı zekasından beslenen bu hareket, haklı taleplerinin yerine getirilmesi için ne gerekiyorsa onu yapacak meşruiyete, güce, yaratıcılığa, özgüvene ve hepsinden önemlisi güçlü bir dayanışmaya sahiptir.
Biz halkız…Buradayız…Ve Taleplerimizi almadan da hiçbir yere gitmiyoruz…9 Haziran 2013
İstanbul Taksim’de ve Türkiye’nin pek çok kentinde 27 Mayıs tarihinde başlayan Taksim Gezi Parkı’nın yıkıma dair gelişen fiili direniş 11. gününde.
Taksim Dayanışması olarak 11 gündür taleplerimizi her ortamda yükseltiyoruz. Hayatını kaybeden Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş ve Mustafa Sarı’nın ailelerinin acılarını paylaşıyor, yaralanan binlerce yurttaşımıza acil şifa dileklerimizi iletiyoruz.
5 Haziran günü Taksim Dayanışması’nın ve alanın taleplerini Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a ilettik. O günden bu yana taleplerimizin hiçbiri karşılanmadığı gibi bu hususta herhangi bir somut adım da atılmadı. Polis şiddeti ülkenin birçok ilinde halen sürüyor.
Hükümet temsilcileriyle 5 Haziran günü gerçekleştirilen temas sonrasında tarafımıza herhangi bir görüşme talebi iletilmiş değildir. Hükümeti sorumlu davranmaya, taleplerimizi dinlemeye ve bu taleplerin gerçekleştirilmesi yönünde somut adımlar atmaya bir kez daha davet ediyoruz.
Dayanışma’nın talepleri nettir, bir kez daha tekrarlamak isteriz:
Gezi Parkı, Park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağını, projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklamanın yapılmasını, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasına ilişkin girişimlerin durdurulması,
Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, üç yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, Hatay Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumluların görevden alınmasını, Gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklanması,
Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılması,
1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesini; ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması
Hükümetin muhatabı bellidir. Talepler ortadadır. Hükümeti toplumsal tepkileri dikkate almaya, sorumlu davranmaya, ortaya konulmuş ve milyonlarca insan tarafından her gün dile getirilen taleplerin gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz.
Taksim Dayanışması olarak 9 Haziran Pazar günü saat 16.00’da Taksim Meydanı’nda gerçekleştireceğimiz mitinge, Gezi Parkı’na, kentine, tüm hak taleplerine sahip çıkan tüm yurttaşları bekliyoruz. Taleplerimiz karşılanana kadar burada olacağız.
Taksim Gezi Parkı direnişinin 11. Gününde, 9 Haziran Pazar günü Taksim Meydanı’nda gerçekleştireceğimiz miting öncesi bir basın toplantısı gerçekleştirecek.
8 Haziran Cumartesi günü (bugün) saat 16.30’da, Taksim Dayanışması sözcülerinin gerçekleştireceği, son durumun ve taleplerimizin dillendirileceği basın toplantısına hepinizi bekliyoruz.
Taksim Meydanı halkın gücüyle özgürleştirilmiştir.
Taksim Meydanı artık devletin keyfi yasaklarının halkı canından bezdirdiği; toplanma, görüşünü ifade etme özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı bir cehennem değildir. Taksim Meydanı -insanlığa karşı suç övgüsü yapmanın dışında- her görüşün özgürce kendini ifade edebildiği ve edeceği meydandır artık.
Bu nedenle Taksim meydanı, özgürlüğün, kardeşliğin meydanıdır.
Taksim meydanı halkların kardeşliğinin meydanıdır. İnsanlığa karşı suç övgüsü yapmak hariç olmak üzere, bu meydanda hiçbir düşünce ve anlayış üzerinde kısıtlama yoktur; yasak konulması düşünülemez bile!
Taksim Meydanı’nda devletin yasakçı ve baskıcı zihniyeti mağlup edildi.
Ne kendi sözümüze, ne birbirimizin sözüne yasak koyacağız.
Her Taksim direnişçisinin bu bilinçle davranacağına inanmak, güvenmek istiyoruz.
Mücadelenin bütün özneleri olarak duyuruyoruz ki; “başka bir hayat mümkün” umudumuzun bir modeli olan Taksim mücadelesine gözümüz gibi bakmalıyız. Onu dayanışma ile yükseltmeliyiz.
Özgürlüğü yakalamaya çalıştığımız bu meydanda ırkçı, kadın düşmanı, cinsiyetçi ve homofobik küfür ve sloganları reddediyoruz.
Kadınlara yönelen taciz, küfür ve tepkiler erkek egemen namus algısının göstergesidir. Yine aynı öfkenin başörtülü kadınlara yöneltilmesi haklı mücadelemizin parçası olamaz.
Taksim hepimizindir!
Yol arkadaşlık hukukunun gereği olarak farklılıklarımızın yaşam hakkını savunmalıyız.
Umuda yüzünü dönmüş herkesin gözü kulağı Taksim’de bunu bilerek inatla, dayanışarak direnelim.
8 Haziran Cumartesi sabahı saat 10.00’da başlayıp 12.00’a kadar devam edecek olan 2013 Seviye Belirleme Sınavı’na (SBS) katılacak öğrenci arkadaşlarımızın sınav merkezlerine kolaylıkla ve zamanında ulaşmaları için her türlü özverili çalışma Taksim Dayanışması tarafından organize edilmektedir.
Beyoğlu bölgesinde bulunan dokuz sınav merkezine ulaşımın hiçbir kesintiye uğramaması Taksim Dayanışması tarafından sağlanmıştır.
2013 SBS sınavında Beyoğlu bölgesinde gerek öğrencilerin güvenliği, gerek sınav merkezlerine ulaşımları, gerekse SBS süresince sınav merkezleri yakın çevrelerinde elverişli ve sessiz bir ortamın sağlanması konusunda Taksim Dayanışması’nın her tür tedbiri aldığı, Beyoğlu Kaymakamlığı’na ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bildirilmiştir.
Bugün Taksim Gezi Parkı Direnişimizin 10. Günü. Tüm çağrılarımıza kulakların tıkandığını ve polisin ilk günden beri uyguladığı vahşi saldırılarına devam ettiğini üzülerek görüyoruz. Kamu oyununun da bilgisinde olan bu saldırgan tutuma rağmen, her rengiyle, inancıyla, farklılıklarıyla özlediğimiz demokratik Türkiye’nin bir örneğini sunan Gezi Parkı Direnişini ve katılan milyonlarca yurttaşımızı selamlıyoruz. Buradayız, tüm güzellikleriyle halk burada.
Biz burada barışçıl amaçlarla dayanışmayı örüyorken; hükümetimiz Ankara’da, İzmir’de, Antakya’da, Rize’de, Tunceli’de ve daha pek çok yerde vahşi saldırılar sürüyor. Komplolar, provokasyonlar, tuzaklar devam ediyor.
24 Saat dönüşümlü olarak ekranlardan aynı şeyi söyleniyor, aynı amaçla söyleniyor.
Farklı ağızlar aynı dilde konuşuyor. Verilen tüm mesajlar açıktır;
Ne zaman vatanı birlikte kurduk, dediklerinde, biliriz ki farklılıklarımızı bizi dağıtmak için kullanırlar.
Marjinaller, dediklerinde, geniş kesimlerin sahiplendiği ve kendi talepleri ile eklendiği bu mücadeleyi küçükmüş gibi, ülke yangın yerine dönmemiş gibi, meşru değilmiş gibi göstermek istiyorlar.
Samimi vatandaşlar, çevre duyarlılığı olan vatandaşlar dediklerinde, alanlarda taleplerini haykıranları tehdit ediyorlar.
Provokasyon dediklerinde, polis saldırılarını, devleti temsilen yapılan konuşmalarda kullanılan tahrik dilinin yarattığı etkiyi gizlemeye çalışıyorlar.
Dün Taksim Dayanışması olarak ortaklaştırdığımız talep ve tespitleri iletmek üzere Sn. Bülent Arınç ile yapılan görüşme, somut herhangi bir adım atılmayacağı izlenimini desteklemektedir.
Akabinde, birkaç saat sonrasında Ankara Kızılay meydanındaki eyleme uyarı yapılmaksızın şiddetli bir polis saldırısı gerçekleştirilmiştir. Bugün de Sn. Tayyip Erdoğan’ın Tunus’tan, Muammer Güler’in Ankara’dan gün içinde yaptıkları açıklama ve söylemler bizleri şaşırtmayan minvaldedir.
Günlerdir, hatta 1 Mayıs’tan beri yoğunlaşarak süren polis şiddetini haklı göstermek üzere geliştirilen söylemlerle, tepkiyle sokağa dökülen halk hedef gösterilmektedir. Marjinal, provokatör, illegal gibi yaftalamalar ile haklı ve meşru talep ve tepkilerin kamuoyundan gizlenmesi ve alanlarda yaratılmış dayanışma ruhunun zedelenmesi hedeflenmektedir.
Soruyoruz, şiddet uygulayan kimdir? Sabaha karşı uyuyan insanlara gazlarla, joplarla saldıran kimdir? Tomalarla, sivil araçlarla halkın arasına dalan kimdir? Lazerle hedef belirleyerek gaz fişeklerini gözlere ve kafalara sıkmak suretiyle, ağır yaralanmalara ölümlere sebep olanlar kimdir, kimlerden emir almaktadır? Portakal gazı ve gerçek merminin söylenti olduğunu söyleyen Muammer Güler bunlara cevap versin.
Hükümet dönemlerinde hakların ve özgürlüklerin genişlediği vurgusu eşliğinde giderek tırmandırılan polis şiddetine eşlik eden bu söylemler öfkeyi daha da yükseltecektir.
Dün Sn. Arınç ile olan görüşmemizin ardından yaptığımız açıklamada da söylediğimiz gibi bu olayı başlatan devlettir. Başta Taksim Dayanışması olmak üzere, halkın somut taleplerini karşılaması ve alanlarda yükselen tüm tepkileri hesaba katarak adımlar atması gereken de devlettir.
Bizler Taksim Dayanışması olarak gerek görüşmedeki yaklaşımı, gerekse ardından gerçekleşen açıklamaları, devletin insiyatif ve güvenilirliğini giderek kaybettiğinin bir göstergesi olarak görüyoruz.
Bizleri ayırarak güçsüz düşürmeyi düşünüyor iseniz, taleplerimizin net olduğunu, her söylem ve saldırının bu taleplere daha da güçlü sarılmamıza neden olduğunu bir kez daha belirtelim.
Başta Gezi Parkı ve Taksim olmak üzere ülkenin pek çok yerinde sokağa dökülenlerin talepleri haklı ve meşrudur. Buna gölge düşürerek dayanışmayı zedelemek ve sahip çıkılan ortak değerleri tahrip konusunda ısrarcı olmak çözüm değil çözümsüzlük üretecektir.
Bizler haklı ve meşru mücadelemizi sürdürürken, taleplerimizden geri adım atmayacağımızı bir kez daha ilan ediyor, herkesi sokakların bu kararlılığının geleceği aydınlatacak güç olduğunu göstermeye çağırıyoruz. Haklı mücadelemiz katılamayan tüm yurttaşlarımızı destek olmaya çağırıyoruz. Çünkü meşru, haklı ve doğru olan biziz. Bir kez daha devlete ve hükümete sesleniyoruz. Yanlış yapıyorsunuz, vazgeçin ve demokrasinin gereklerini yerine getirin.