(Türkçe) Basına ve Kamuoyuna (6 Haziran 2014)
Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta meydanda olacağımızı duyurmuştuk. Ancak; Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna, başta etik, bilim, teknik, hukuk ilkeleri ve toplumun haklı tepkisi olmak üzere hiçbir sınır tanımayan, hiçbir sese kulak vermeyen ve yaşananlardan demokratik hiçbir sonuç çıkarmaya niyetli olmayan iktidar; 31 Mayıs günü başta Taksim ve Gezi Parkı çevresi olmak üzere İstanbul’un kalbinde neredeyse sıkıyönetim ilan etmiştir.
Son derece açık şeffaf ve net talepler ile “Meydandayız” diyen bizleri engellemek için kaskları, copları ve Toma’larıyla on binlerce polis ve kimlikleriyle amaçlarını bilemediğimiz binlerce üniformasız kolluk gücü; meydanları, caddeleri, sokakları parkları doldurmuş, akıl almaz bir güç ve şiddet gösterisi sergilenmiştir. Aynı tablo İstanbul’un yanı sıra başta Ankara, Adana, Hatay, Eskişehir olmak üzere ülkemizin neredeyse her ilinde yaşanmıştır
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu güç ve şiddet gösterisinin nedeni apaçık ortadadır. Çünkü bir yıl önce polis şiddetinin, biber gazlarının, çadır yakmaların yaşandığı, gecesinden sabahına çıkılırken yüzbinlerin özgürlük şarkıları eşliğinde direnerek taleplerini tarihe kazıdığı bir gün olarak yaşanan 31 Mayıs’la birlikte Gezi ve Haziran Direnişi her karanlığın aydınlığa ve umuda dönüşebileceğinin, dönüşmesi gerektiğinin simgesi olmuştur.
Daha aydınlık bir gelecekte “Özgürlük Ve Demokrasi Günü” olarak anılması gereken bir günde kaybettikleri canları anmaya ve demokratik taleplerini “meydanlarda” yeniden dillendirmeye çalışanlar karşılarında yine polis şiddeti ve keyfi gözaltılar bulmuş, sadece İstanbul’da 203 kişi gözaltına alınmış, yüze yakın kişi yaralanmıştır.
Oysaki iktidarın dillendirmemizden bu kadar korktuğu taleplerimiz; berrak, meşru, hukuki ve demokratiktir. Bu ülkenin tarafsızlığı ve adalet duygusu zedelenmiş hukuk sistemine rağmen üzeri örtülemeyecek kadar haklı ve somuttur.
Bilindiği gibi bu taleplerimizden ilki; Taksim Dayanışmasının kurulmasına neden olan; Cumhuriyet; Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın sözde yayalaştırma projeleri adı altında yapılan kaçak ve hukuksuz uygulamalarla yok edilmesine son verilmesiydi.
Bugün iktidarın ısrar, inat ve şiddetle üzerini örtmeye çalıştığı bu talebimizin haklılığı toplum vicdanında yerini bulduğu gibi yüksek yargı önünde de bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bilindiği gibi, Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi tarafından 11 Mayıs 2012 de tarihinde ilan edilen Taksim Meydanı ve Gezi Parkının yok edecek plan değişikliğine karşı yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava sonucunda;
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce 06.06.2013 gün ve 2012/778 Esas ve 2013/1084 Karar sayılı kararı ile 17.01.2012 tarihinde onaylanan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı değişiklikleri iptal edilmiştir. Bu karar 08.07.2013 tarihi itibari ile resmi olarak tebliğ edilmesine karşın 03.07.2013 tarihi itibari ile UYAP ortamına yüklenen karar aynı tarihte Taksim Gezisi’nde yapılan bir açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu hukuki sonuca rağmen daha önceki suç duyurularımızla ilgili olarak ön inceleme izni dahi vermeyen İçişleri Bakanlığı örneğinde olduğu gibi Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi ve Asker Ocağı Caddesi’ndeki) inşaatların 28.05.2014 tarihinde “bitmiş olduğu” gibi yalanlarla uygulama devam ettirilmiş, meydanımız ve parkımız iktidarın emri ve Valiliğin keyfi uygulamaları ile kamusal ve toplumsal kullanışlara bu kez fiilen kapatılmış ve polis karargâhı haline getirilmiştir.
Ancak varlık nedeni demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan ifade özgürlüğümüzü toplumsal olarak kullanma mekânı olan meydana girmemizin 25000 polis ve 50 toma ile engellendiği 31.Mayıs 2014 tarihinden sonra tarafımıza tebliğ edilen Danıştay 6. Dairesi’nin 29.04.2014 gün, 2013/7566 Esas ve 2014/3408 sayılı kararı ile söz konusu İmar Planı değişikliklerin iptali yüksek yargı tarafından da onanmıştır.
Bu konuda bir kez daha başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararı ile birlikte kararın gereklerini gecikmeksizin yerine getirmesi gereken kamu idaresinin artık hukuka aykırılığa bir an önce son vermesini; idari yargı yerinin kararlarının gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.
Bu hukuki kararın ardından, bir o kadar haklı ve meşru diğer taleplerin, hukuki ve vicdani sorumluk gerektiren idari soruşturma, el çektirme ve yargılama taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyor ve taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Gezi süreci ve devamında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren canlarımızın katillerinin adil ve etkili biçimde yargılanmalı, bu ölümcül sonuçlara yol açan Vali, Emniyet Müdürleri ve İç İşleri Bakanı görevlerinden alınarak yargılamalara dahil edilmeli, Polis şiddetini “destan yazmak” olarak tanımlayıp teşvik eden en yetkili siyasi otorite olarak Başbakan’ın bu kayıplardaki siyasi ve hukuki sorumluluğunun hesabı verilmelidir.
Doğrudan etkisiyle çocuklarımızın ölümüne, sakat kalmasına, dolaylı etkisiyle önceki birçok örneğinde olduğu gibi, Mehmet İstif ve geçen hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’in de yaşamını yitirmesine neden olan Biber Gazının ölümcül bir kimyasal olduğu kabul edilerek toplumsal olaylarda kullanılması yasaklanmalıdır.
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında özgürlük taleplerinin demokratik zeminlerde ifade edileceği kamusal alanları polis kordonuna alma, Toma’larla kapatma gibi anayasal yürüyüş ve gösteri yapma hakkının polis zoruyla engellenmesi girişimlerine derhal son verilmeli;
Ülkenin dört bir yanında demokratik haklarını kullandığı için tutuklanan, gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılarak haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
Halkını sokaklara sıkıştıran, şiddet uygulayan iktidara sesleniyoruz; Parkları, meydanları, hatta kentleri kapatarak, bizi haklı taleplerimizden, birlikte durma ısrarımızdan, katliamlara ses çıkarma, haksızlıklara karşı durma inadımızdan vazgeçiremezsiniz. Elinizdeki bütün kolluk kuvvetlerini ve yalanlarınızla beslenen algı yönetim organlarını seferber edip bizleri korkutup ve sindirerek; Dayanışmamızı suç örgütü, Gezi’yi bitmiş bir süreç gibi gösterme çabanız nafiledir.
Bizler: 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasretimizle, umudumuzla, direnişimizle; forumlarda, derneklerde, odalarda, sendikalarda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda, Soma’da, Lice’de, İkizdere’de, Amasya’da, Sao Paulo’da birlikte nefes aldığımız her yerde, dayanışma ve mücadeleye devam ediyoruz.
Haklıyız ve kararlıyız… Her yer Taksim her yer Direniş…
Taksim Dayanışması
Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta meydanda olacağımızı duyurmuştuk. Ancak; Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna, başta etik, bilim, teknik, hukuk ilkeleri ve toplumun haklı tepkisi olmak üzere hiçbir sınır tanımayan, hiçbir sese kulak vermeyen ve yaşananlardan demokratik hiçbir sonuç çıkarmaya niyetli olmayan iktidar; 31 Mayıs günü başta Taksim ve Gezi Parkı çevresi olmak üzere İstanbul’un kalbinde neredeyse sıkıyönetim ilan etmiştir.
Son derece açık şeffaf ve net talepler ile “Meydandayız” diyen bizleri engellemek için kaskları, copları ve Toma’larıyla on binlerce polis ve kimlikleriyle amaçlarını bilemediğimiz binlerce üniformasız kolluk gücü; meydanları, caddeleri, sokakları parkları doldurmuş, akıl almaz bir güç ve şiddet gösterisi sergilenmiştir. Aynı tablo İstanbul’un yanı sıra başta Ankara, Adana, Hatay, Eskişehir olmak üzere ülkemizin neredeyse her ilinde yaşanmıştır
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu güç ve şiddet gösterisinin nedeni apaçık ortadadır. Çünkü bir yıl önce polis şiddetinin, biber gazlarının, çadır yakmaların yaşandığı, gecesinden sabahına çıkılırken yüzbinlerin özgürlük şarkıları eşliğinde direnerek taleplerini tarihe kazıdığı bir gün olarak yaşanan 31 Mayıs’la birlikte Gezi ve Haziran Direnişi her karanlığın aydınlığa ve umuda dönüşebileceğinin, dönüşmesi gerektiğinin simgesi olmuştur.
Daha aydınlık bir gelecekte “Özgürlük Ve Demokrasi Günü” olarak anılması gereken bir günde kaybettikleri canları anmaya ve demokratik taleplerini “meydanlarda” yeniden dillendirmeye çalışanlar karşılarında yine polis şiddeti ve keyfi gözaltılar bulmuş, sadece İstanbul’da 203 kişi gözaltına alınmış, yüze yakın kişi yaralanmıştır.
Oysaki iktidarın dillendirmemizden bu kadar korktuğu taleplerimiz; berrak, meşru, hukuki ve demokratiktir. Bu ülkenin tarafsızlığı ve adalet duygusu zedelenmiş hukuk sistemine rağmen üzeri örtülemeyecek kadar haklı ve somuttur.
Bilindiği gibi bu taleplerimizden ilki; Taksim Dayanışmasının kurulmasına neden olan; Cumhuriyet; Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın sözde yayalaştırma projeleri adı altında yapılan kaçak ve hukuksuz uygulamalarla yok edilmesine son verilmesiydi.
Bugün iktidarın ısrar, inat ve şiddetle üzerini örtmeye çalıştığı bu talebimizin haklılığı toplum vicdanında yerini bulduğu gibi yüksek yargı önünde de bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bilindiği gibi, Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi tarafından 11 Mayıs 2012 de tarihinde ilan edilen Taksim Meydanı ve Gezi Parkının yok edecek plan değişikliğine karşı yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava sonucunda;
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce 06.06.2013 gün ve 2012/778 Esas ve 2013/1084 Karar sayılı kararı ile 17.01.2012 tarihinde onaylanan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı değişiklikleri iptal edilmiştir. Bu karar 08.07.2013 tarihi itibari ile resmi olarak tebliğ edilmesine karşın 03.07.2013 tarihi itibari ile UYAP ortamına yüklenen karar aynı tarihte Taksim Gezisi’nde yapılan bir açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu hukuki sonuca rağmen daha önceki suç duyurularımızla ilgili olarak ön inceleme izni dahi vermeyen İçişleri Bakanlığı örneğinde olduğu gibi Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi ve Asker Ocağı Caddesi’ndeki) inşaatların 28.05.2014 tarihinde “bitmiş olduğu” gibi yalanlarla uygulama devam ettirilmiş, meydanımız ve parkımız iktidarın emri ve Valiliğin keyfi uygulamaları ile kamusal ve toplumsal kullanışlara bu kez fiilen kapatılmış ve polis karargâhı haline getirilmiştir.
Ancak varlık nedeni demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan ifade özgürlüğümüzü toplumsal olarak kullanma mekânı olan meydana girmemizin 25000 polis ve 50 toma ile engellendiği 31.Mayıs 2014 tarihinden sonra tarafımıza tebliğ edilen Danıştay 6. Dairesi’nin 29.04.2014 gün, 2013/7566 Esas ve 2014/3408 sayılı kararı ile söz konusu İmar Planı değişikliklerin iptali yüksek yargı tarafından da onanmıştır.
Bu konuda bir kez daha başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararı ile birlikte kararın gereklerini gecikmeksizin yerine getirmesi gereken kamu idaresinin artık hukuka aykırılığa bir an önce son vermesini; idari yargı yerinin kararlarının gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.
Bu hukuki kararın ardından, bir o kadar haklı ve meşru diğer taleplerin, hukuki ve vicdani sorumluk gerektiren idari soruşturma, el çektirme ve yargılama taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyor ve taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Gezi süreci ve devamında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren canlarımızın katillerinin adil ve etkili biçimde yargılanmalı, bu ölümcül sonuçlara yol açan Vali, Emniyet Müdürleri ve İç İşleri Bakanı görevlerinden alınarak yargılamalara dahil edilmeli, Polis şiddetini “destan yazmak” olarak tanımlayıp teşvik eden en yetkili siyasi otorite olarak Başbakan’ın bu kayıplardaki siyasi ve hukuki sorumluluğunun hesabı verilmelidir.
Doğrudan etkisiyle çocuklarımızın ölümüne, sakat kalmasına, dolaylı etkisiyle önceki birçok örneğinde olduğu gibi, Mehmet İstif ve geçen hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’in de yaşamını yitirmesine neden olan Biber Gazının ölümcül bir kimyasal olduğu kabul edilerek toplumsal olaylarda kullanılması yasaklanmalıdır.
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında özgürlük taleplerinin demokratik zeminlerde ifade edileceği kamusal alanları polis kordonuna alma, Toma’larla kapatma gibi anayasal yürüyüş ve gösteri yapma hakkının polis zoruyla engellenmesi girişimlerine derhal son verilmeli;
Ülkenin dört bir yanında demokratik haklarını kullandığı için tutuklanan, gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılarak haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
Halkını sokaklara sıkıştıran, şiddet uygulayan iktidara sesleniyoruz; Parkları, meydanları, hatta kentleri kapatarak, bizi haklı taleplerimizden, birlikte durma ısrarımızdan, katliamlara ses çıkarma, haksızlıklara karşı durma inadımızdan vazgeçiremezsiniz. Elinizdeki bütün kolluk kuvvetlerini ve yalanlarınızla beslenen algı yönetim organlarını seferber edip bizleri korkutup ve sindirerek; Dayanışmamızı suç örgütü, Gezi’yi bitmiş bir süreç gibi gösterme çabanız nafiledir.
Bizler: 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasretimizle, umudumuzla, direnişimizle; forumlarda, derneklerde, odalarda, sendikalarda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda, Soma’da, Lice’de, İkizdere’de, Amasya’da, Sao Paulo’da birlikte nefes aldığımız her yerde, dayanışma ve mücadeleye devam ediyoruz.
Haklıyız ve kararlıyız… Her yer Taksim her yer Direniş…
Taksim Dayanışması
6.06.2014
Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta meydanda olacağımızı duyurmuştuk. Ancak; Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna, başta etik, bilim, teknik, hukuk ilkeleri ve toplumun haklı tepkisi olmak üzere hiçbir sınır tanımayan, hiçbir sese kulak vermeyen ve yaşananlardan demokratik hiçbir sonuç çıkarmaya niyetli olmayan iktidar; 31 Mayıs günü başta Taksim ve Gezi Parkı çevresi olmak üzere İstanbul’un kalbinde neredeyse sıkıyönetim ilan etmiştir.
Son derece açık şeffaf ve net talepler ile “Meydandayız” diyen bizleri engellemek için kaskları, copları ve Toma’larıyla on binlerce polis ve kimlikleriyle amaçlarını bilemediğimiz binlerce üniformasız kolluk gücü; meydanları, caddeleri, sokakları parkları doldurmuş, akıl almaz bir güç ve şiddet gösterisi sergilenmiştir. Aynı tablo İstanbul’un yanı sıra başta Ankara, Adana, Hatay, Eskişehir olmak üzere ülkemizin neredeyse her ilinde yaşanmıştır
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu güç ve şiddet gösterisinin nedeni apaçık ortadadır. Çünkü bir yıl önce polis şiddetinin, biber gazlarının, çadır yakmaların yaşandığı, gecesinden sabahına çıkılırken yüzbinlerin özgürlük şarkıları eşliğinde direnerek taleplerini tarihe kazıdığı bir gün olarak yaşanan 31 Mayıs’la birlikte Gezi ve Haziran Direnişi her karanlığın aydınlığa ve umuda dönüşebileceğinin, dönüşmesi gerektiğinin simgesi olmuştur.
Daha aydınlık bir gelecekte “Özgürlük Ve Demokrasi Günü” olarak anılması gereken bir günde kaybettikleri canları anmaya ve demokratik taleplerini “meydanlarda” yeniden dillendirmeye çalışanlar karşılarında yine polis şiddeti ve keyfi gözaltılar bulmuş, sadece İstanbul’da 203 kişi gözaltına alınmış, yüze yakın kişi yaralanmıştır.
Oysaki iktidarın dillendirmemizden bu kadar korktuğu taleplerimiz; berrak, meşru, hukuki ve demokratiktir. Bu ülkenin tarafsızlığı ve adalet duygusu zedelenmiş hukuk sistemine rağmen üzeri örtülemeyecek kadar haklı ve somuttur.
Bilindiği gibi bu taleplerimizden ilki; Taksim Dayanışmasının kurulmasına neden olan; Cumhuriyet; Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın sözde yayalaştırma projeleri adı altında yapılan kaçak ve hukuksuz uygulamalarla yok edilmesine son verilmesiydi.
Bugün iktidarın ısrar, inat ve şiddetle üzerini örtmeye çalıştığı bu talebimizin haklılığı toplum vicdanında yerini bulduğu gibi yüksek yargı önünde de bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bilindiği gibi, Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi tarafından 11 Mayıs 2012 de tarihinde ilan edilen Taksim Meydanı ve Gezi Parkının yok edecek plan değişikliğine karşı yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava sonucunda;
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce 06.06.2013 gün ve 2012/778 Esas ve 2013/1084 Karar sayılı kararı ile 17.01.2012 tarihinde onaylanan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı değişiklikleri iptal edilmiştir. Bu karar 08.07.2013 tarihi itibari ile resmi olarak tebliğ edilmesine karşın 03.07.2013 tarihi itibari ile UYAP ortamına yüklenen karar aynı tarihte Taksim Gezisi’nde yapılan bir açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu hukuki sonuca rağmen daha önceki suç duyurularımızla ilgili olarak ön inceleme izni dahi vermeyen İçişleri Bakanlığı örneğinde olduğu gibi Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi ve Asker Ocağı Caddesi’ndeki) inşaatların 28.05.2014 tarihinde “bitmiş olduğu” gibi yalanlarla uygulama devam ettirilmiş, meydanımız ve parkımız iktidarın emri ve Valiliğin keyfi uygulamaları ile kamusal ve toplumsal kullanışlara bu kez fiilen kapatılmış ve polis karargâhı haline getirilmiştir.
Ancak varlık nedeni demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan ifade özgürlüğümüzü toplumsal olarak kullanma mekânı olan meydana girmemizin 25000 polis ve 50 toma ile engellendiği 31.Mayıs 2014 tarihinden sonra tarafımıza tebliğ edilen Danıştay 6. Dairesi’nin 29.04.2014 gün, 2013/7566 Esas ve 2014/3408 sayılı kararı ile söz konusu İmar Planı değişikliklerin iptali yüksek yargı tarafından da onanmıştır.
Bu konuda bir kez daha başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararı ile birlikte kararın gereklerini gecikmeksizin yerine getirmesi gereken kamu idaresinin artık hukuka aykırılığa bir an önce son vermesini; idari yargı yerinin kararlarının gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.
Bu hukuki kararın ardından, bir o kadar haklı ve meşru diğer taleplerin, hukuki ve vicdani sorumluk gerektiren idari soruşturma, el çektirme ve yargılama taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyor ve taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Gezi süreci ve devamında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren canlarımızın katillerinin adil ve etkili biçimde yargılanmalı, bu ölümcül sonuçlara yol açan Vali, Emniyet Müdürleri ve İç İşleri Bakanı görevlerinden alınarak yargılamalara dahil edilmeli, Polis şiddetini “destan yazmak” olarak tanımlayıp teşvik eden en yetkili siyasi otorite olarak Başbakan’ın bu kayıplardaki siyasi ve hukuki sorumluluğunun hesabı verilmelidir.
Doğrudan etkisiyle çocuklarımızın ölümüne, sakat kalmasına, dolaylı etkisiyle önceki birçok örneğinde olduğu gibi, Mehmet İstif ve geçen hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’in de yaşamını yitirmesine neden olan Biber Gazının ölümcül bir kimyasal olduğu kabul edilerek toplumsal olaylarda kullanılması yasaklanmalıdır.
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında özgürlük taleplerinin demokratik zeminlerde ifade edileceği kamusal alanları polis kordonuna alma, Toma’larla kapatma gibi anayasal yürüyüş ve gösteri yapma hakkının polis zoruyla engellenmesi girişimlerine derhal son verilmeli;
Ülkenin dört bir yanında demokratik haklarını kullandığı için tutuklanan, gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılarak haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
Halkını sokaklara sıkıştıran, şiddet uygulayan iktidara sesleniyoruz; Parkları, meydanları, hatta kentleri kapatarak, bizi haklı taleplerimizden, birlikte durma ısrarımızdan, katliamlara ses çıkarma, haksızlıklara karşı durma inadımızdan vazgeçiremezsiniz. Elinizdeki bütün kolluk kuvvetlerini ve yalanlarınızla beslenen algı yönetim organlarını seferber edip bizleri korkutup ve sindirerek; Dayanışmamızı suç örgütü, Gezi’yi bitmiş bir süreç gibi gösterme çabanız nafiledir.
Bizler: 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasretimizle, umudumuzla, direnişimizle; forumlarda, derneklerde, odalarda, sendikalarda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda, Soma’da, Lice’de, İkizdere’de, Amasya’da, Sao Paulo’da birlikte nefes aldığımız her yerde, dayanışma ve mücadeleye devam ediyoruz.
Haklıyız ve kararlıyız… Her yer Taksim her yer Direniş…
Taksim Dayanışması
6.06.2014
Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta meydanda olacağımızı duyurmuştuk. Ancak; Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna, başta etik, bilim, teknik, hukuk ilkeleri ve toplumun haklı tepkisi olmak üzere hiçbir sınır tanımayan, hiçbir sese kulak vermeyen ve yaşananlardan demokratik hiçbir sonuç çıkarmaya niyetli olmayan iktidar; 31 Mayıs günü başta Taksim ve Gezi Parkı çevresi olmak üzere İstanbul’un kalbinde neredeyse sıkıyönetim ilan etmiştir.
Son derece açık şeffaf ve net talepler ile “Meydandayız” diyen bizleri engellemek için kaskları, copları ve Toma’larıyla on binlerce polis ve kimlikleriyle amaçlarını bilemediğimiz binlerce üniformasız kolluk gücü; meydanları, caddeleri, sokakları parkları doldurmuş, akıl almaz bir güç ve şiddet gösterisi sergilenmiştir. Aynı tablo İstanbul’un yanı sıra başta Ankara, Adana, Hatay, Eskişehir olmak üzere ülkemizin neredeyse her ilinde yaşanmıştır
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu güç ve şiddet gösterisinin nedeni apaçık ortadadır. Çünkü bir yıl önce polis şiddetinin, biber gazlarının, çadır yakmaların yaşandığı, gecesinden sabahına çıkılırken yüzbinlerin özgürlük şarkıları eşliğinde direnerek taleplerini tarihe kazıdığı bir gün olarak yaşanan 31 Mayıs’la birlikte Gezi ve Haziran Direnişi her karanlığın aydınlığa ve umuda dönüşebileceğinin, dönüşmesi gerektiğinin simgesi olmuştur.
Daha aydınlık bir gelecekte “Özgürlük Ve Demokrasi Günü” olarak anılması gereken bir günde kaybettikleri canları anmaya ve demokratik taleplerini “meydanlarda” yeniden dillendirmeye çalışanlar karşılarında yine polis şiddeti ve keyfi gözaltılar bulmuş, sadece İstanbul’da 203 kişi gözaltına alınmış, yüze yakın kişi yaralanmıştır.
Oysaki iktidarın dillendirmemizden bu kadar korktuğu taleplerimiz; berrak, meşru, hukuki ve demokratiktir. Bu ülkenin tarafsızlığı ve adalet duygusu zedelenmiş hukuk sistemine rağmen üzeri örtülemeyecek kadar haklı ve somuttur.
Bilindiği gibi bu taleplerimizden ilki; Taksim Dayanışmasının kurulmasına neden olan; Cumhuriyet; Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın sözde yayalaştırma projeleri adı altında yapılan kaçak ve hukuksuz uygulamalarla yok edilmesine son verilmesiydi.
Bugün iktidarın ısrar, inat ve şiddetle üzerini örtmeye çalıştığı bu talebimizin haklılığı toplum vicdanında yerini bulduğu gibi yüksek yargı önünde de bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bilindiği gibi, Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi tarafından 11 Mayıs 2012 de tarihinde ilan edilen Taksim Meydanı ve Gezi Parkının yok edecek plan değişikliğine karşı yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava sonucunda;
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce 06.06.2013 gün ve 2012/778 Esas ve 2013/1084 Karar sayılı kararı ile 17.01.2012 tarihinde onaylanan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı değişiklikleri iptal edilmiştir. Bu karar 08.07.2013 tarihi itibari ile resmi olarak tebliğ edilmesine karşın 03.07.2013 tarihi itibari ile UYAP ortamına yüklenen karar aynı tarihte Taksim Gezisi’nde yapılan bir açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu hukuki sonuca rağmen daha önceki suç duyurularımızla ilgili olarak ön inceleme izni dahi vermeyen İçişleri Bakanlığı örneğinde olduğu gibi Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi ve Asker Ocağı Caddesi’ndeki) inşaatların 28.05.2014 tarihinde “bitmiş olduğu” gibi yalanlarla uygulama devam ettirilmiş, meydanımız ve parkımız iktidarın emri ve Valiliğin keyfi uygulamaları ile kamusal ve toplumsal kullanışlara bu kez fiilen kapatılmış ve polis karargâhı haline getirilmiştir.
Ancak varlık nedeni demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan ifade özgürlüğümüzü toplumsal olarak kullanma mekânı olan meydana girmemizin 25000 polis ve 50 toma ile engellendiği 31.Mayıs 2014 tarihinden sonra tarafımıza tebliğ edilen Danıştay 6. Dairesi’nin 29.04.2014 gün, 2013/7566 Esas ve 2014/3408 sayılı kararı ile söz konusu İmar Planı değişikliklerin iptali yüksek yargı tarafından da onanmıştır.
Bu konuda bir kez daha başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararı ile birlikte kararın gereklerini gecikmeksizin yerine getirmesi gereken kamu idaresinin artık hukuka aykırılığa bir an önce son vermesini; idari yargı yerinin kararlarının gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.
Bu hukuki kararın ardından, bir o kadar haklı ve meşru diğer taleplerin, hukuki ve vicdani sorumluk gerektiren idari soruşturma, el çektirme ve yargılama taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyor ve taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Gezi süreci ve devamında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren canlarımızın katillerinin adil ve etkili biçimde yargılanmalı, bu ölümcül sonuçlara yol açan Vali, Emniyet Müdürleri ve İç İşleri Bakanı görevlerinden alınarak yargılamalara dahil edilmeli, Polis şiddetini “destan yazmak” olarak tanımlayıp teşvik eden en yetkili siyasi otorite olarak Başbakan’ın bu kayıplardaki siyasi ve hukuki sorumluluğunun hesabı verilmelidir.
Doğrudan etkisiyle çocuklarımızın ölümüne, sakat kalmasına, dolaylı etkisiyle önceki birçok örneğinde olduğu gibi, Mehmet İstif ve geçen hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’in de yaşamını yitirmesine neden olan Biber Gazının ölümcül bir kimyasal olduğu kabul edilerek toplumsal olaylarda kullanılması yasaklanmalıdır.
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında özgürlük taleplerinin demokratik zeminlerde ifade edileceği kamusal alanları polis kordonuna alma, Toma’larla kapatma gibi anayasal yürüyüş ve gösteri yapma hakkının polis zoruyla engellenmesi girişimlerine derhal son verilmeli;
Ülkenin dört bir yanında demokratik haklarını kullandığı için tutuklanan, gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılarak haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
Halkını sokaklara sıkıştıran, şiddet uygulayan iktidara sesleniyoruz; Parkları, meydanları, hatta kentleri kapatarak, bizi haklı taleplerimizden, birlikte durma ısrarımızdan, katliamlara ses çıkarma, haksızlıklara karşı durma inadımızdan vazgeçiremezsiniz. Elinizdeki bütün kolluk kuvvetlerini ve yalanlarınızla beslenen algı yönetim organlarını seferber edip bizleri korkutup ve sindirerek; Dayanışmamızı suç örgütü, Gezi’yi bitmiş bir süreç gibi gösterme çabanız nafiledir.
Bizler: 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasretimizle, umudumuzla, direnişimizle; forumlarda, derneklerde, odalarda, sendikalarda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda, Soma’da, Lice’de, İkizdere’de, Amasya’da, Sao Paulo’da birlikte nefes aldığımız her yerde, dayanışma ve mücadeleye devam ediyoruz.
Haklıyız ve kararlıyız… Her yer Taksim her yer Direniş…
Taksim Dayanışması
6.06.2014
Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta meydanda olacağımızı duyurmuştuk. Ancak; Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna, başta etik, bilim, teknik, hukuk ilkeleri ve toplumun haklı tepkisi olmak üzere hiçbir sınır tanımayan, hiçbir sese kulak vermeyen ve yaşananlardan demokratik hiçbir sonuç çıkarmaya niyetli olmayan iktidar; 31 Mayıs günü başta Taksim ve Gezi Parkı çevresi olmak üzere İstanbul’un kalbinde neredeyse sıkıyönetim ilan etmiştir.
Son derece açık şeffaf ve net talepler ile “Meydandayız” diyen bizleri engellemek için kaskları, copları ve Toma’larıyla on binlerce polis ve kimlikleriyle amaçlarını bilemediğimiz binlerce üniformasız kolluk gücü; meydanları, caddeleri, sokakları parkları doldurmuş, akıl almaz bir güç ve şiddet gösterisi sergilenmiştir. Aynı tablo İstanbul’un yanı sıra başta Ankara, Adana, Hatay, Eskişehir olmak üzere ülkemizin neredeyse her ilinde yaşanmıştır
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu güç ve şiddet gösterisinin nedeni apaçık ortadadır. Çünkü bir yıl önce polis şiddetinin, biber gazlarının, çadır yakmaların yaşandığı, gecesinden sabahına çıkılırken yüzbinlerin özgürlük şarkıları eşliğinde direnerek taleplerini tarihe kazıdığı bir gün olarak yaşanan 31 Mayıs’la birlikte Gezi ve Haziran Direnişi her karanlığın aydınlığa ve umuda dönüşebileceğinin, dönüşmesi gerektiğinin simgesi olmuştur.
Daha aydınlık bir gelecekte “Özgürlük Ve Demokrasi Günü” olarak anılması gereken bir günde kaybettikleri canları anmaya ve demokratik taleplerini “meydanlarda” yeniden dillendirmeye çalışanlar karşılarında yine polis şiddeti ve keyfi gözaltılar bulmuş, sadece İstanbul’da 203 kişi gözaltına alınmış, yüze yakın kişi yaralanmıştır.
Oysaki iktidarın dillendirmemizden bu kadar korktuğu taleplerimiz; berrak, meşru, hukuki ve demokratiktir. Bu ülkenin tarafsızlığı ve adalet duygusu zedelenmiş hukuk sistemine rağmen üzeri örtülemeyecek kadar haklı ve somuttur.
Bilindiği gibi bu taleplerimizden ilki; Taksim Dayanışmasının kurulmasına neden olan; Cumhuriyet; Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın sözde yayalaştırma projeleri adı altında yapılan kaçak ve hukuksuz uygulamalarla yok edilmesine son verilmesiydi.
Bugün iktidarın ısrar, inat ve şiddetle üzerini örtmeye çalıştığı bu talebimizin haklılığı toplum vicdanında yerini bulduğu gibi yüksek yargı önünde de bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bilindiği gibi, Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi tarafından 11 Mayıs 2012 de tarihinde ilan edilen Taksim Meydanı ve Gezi Parkının yok edecek plan değişikliğine karşı yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava sonucunda;
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce 06.06.2013 gün ve 2012/778 Esas ve 2013/1084 Karar sayılı kararı ile 17.01.2012 tarihinde onaylanan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı değişiklikleri iptal edilmiştir. Bu karar 08.07.2013 tarihi itibari ile resmi olarak tebliğ edilmesine karşın 03.07.2013 tarihi itibari ile UYAP ortamına yüklenen karar aynı tarihte Taksim Gezisi’nde yapılan bir açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu hukuki sonuca rağmen daha önceki suç duyurularımızla ilgili olarak ön inceleme izni dahi vermeyen İçişleri Bakanlığı örneğinde olduğu gibi Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi ve Asker Ocağı Caddesi’ndeki) inşaatların 28.05.2014 tarihinde “bitmiş olduğu” gibi yalanlarla uygulama devam ettirilmiş, meydanımız ve parkımız iktidarın emri ve Valiliğin keyfi uygulamaları ile kamusal ve toplumsal kullanışlara bu kez fiilen kapatılmış ve polis karargâhı haline getirilmiştir.
Ancak varlık nedeni demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan ifade özgürlüğümüzü toplumsal olarak kullanma mekânı olan meydana girmemizin 25000 polis ve 50 toma ile engellendiği 31.Mayıs 2014 tarihinden sonra tarafımıza tebliğ edilen Danıştay 6. Dairesi’nin 29.04.2014 gün, 2013/7566 Esas ve 2014/3408 sayılı kararı ile söz konusu İmar Planı değişikliklerin iptali yüksek yargı tarafından da onanmıştır.
Bu konuda bir kez daha başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararı ile birlikte kararın gereklerini gecikmeksizin yerine getirmesi gereken kamu idaresinin artık hukuka aykırılığa bir an önce son vermesini; idari yargı yerinin kararlarının gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.
Bu hukuki kararın ardından, bir o kadar haklı ve meşru diğer taleplerin, hukuki ve vicdani sorumluk gerektiren idari soruşturma, el çektirme ve yargılama taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyor ve taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Gezi süreci ve devamında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren canlarımızın katillerinin adil ve etkili biçimde yargılanmalı, bu ölümcül sonuçlara yol açan Vali, Emniyet Müdürleri ve İç İşleri Bakanı görevlerinden alınarak yargılamalara dahil edilmeli, Polis şiddetini “destan yazmak” olarak tanımlayıp teşvik eden en yetkili siyasi otorite olarak Başbakan’ın bu kayıplardaki siyasi ve hukuki sorumluluğunun hesabı verilmelidir.
Doğrudan etkisiyle çocuklarımızın ölümüne, sakat kalmasına, dolaylı etkisiyle önceki birçok örneğinde olduğu gibi, Mehmet İstif ve geçen hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’in de yaşamını yitirmesine neden olan Biber Gazının ölümcül bir kimyasal olduğu kabul edilerek toplumsal olaylarda kullanılması yasaklanmalıdır.
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında özgürlük taleplerinin demokratik zeminlerde ifade edileceği kamusal alanları polis kordonuna alma, Toma’larla kapatma gibi anayasal yürüyüş ve gösteri yapma hakkının polis zoruyla engellenmesi girişimlerine derhal son verilmeli;
Ülkenin dört bir yanında demokratik haklarını kullandığı için tutuklanan, gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılarak haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
Halkını sokaklara sıkıştıran, şiddet uygulayan iktidara sesleniyoruz; Parkları, meydanları, hatta kentleri kapatarak, bizi haklı taleplerimizden, birlikte durma ısrarımızdan, katliamlara ses çıkarma, haksızlıklara karşı durma inadımızdan vazgeçiremezsiniz. Elinizdeki bütün kolluk kuvvetlerini ve yalanlarınızla beslenen algı yönetim organlarını seferber edip bizleri korkutup ve sindirerek; Dayanışmamızı suç örgütü, Gezi’yi bitmiş bir süreç gibi gösterme çabanız nafiledir.
Bizler: 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasretimizle, umudumuzla, direnişimizle; forumlarda, derneklerde, odalarda, sendikalarda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda, Soma’da, Lice’de, İkizdere’de, Amasya’da, Sao Paulo’da birlikte nefes aldığımız her yerde, dayanışma ve mücadeleye devam ediyoruz.
Haklıyız ve kararlıyız… Her yer Taksim her yer Direniş…
Taksim Dayanışması
6.06.2014
Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta meydanda olacağımızı duyurmuştuk. Ancak; Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna, başta etik, bilim, teknik, hukuk ilkeleri ve toplumun haklı tepkisi olmak üzere hiçbir sınır tanımayan, hiçbir sese kulak vermeyen ve yaşananlardan demokratik hiçbir sonuç çıkarmaya niyetli olmayan iktidar; 31 Mayıs günü başta Taksim ve Gezi Parkı çevresi olmak üzere İstanbul’un kalbinde neredeyse sıkıyönetim ilan etmiştir.
Son derece açık şeffaf ve net talepler ile “Meydandayız” diyen bizleri engellemek için kaskları, copları ve Toma’larıyla on binlerce polis ve kimlikleriyle amaçlarını bilemediğimiz binlerce üniformasız kolluk gücü; meydanları, caddeleri, sokakları parkları doldurmuş, akıl almaz bir güç ve şiddet gösterisi sergilenmiştir. Aynı tablo İstanbul’un yanı sıra başta Ankara, Adana, Hatay, Eskişehir olmak üzere ülkemizin neredeyse her ilinde yaşanmıştır
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu güç ve şiddet gösterisinin nedeni apaçık ortadadır. Çünkü bir yıl önce polis şiddetinin, biber gazlarının, çadır yakmaların yaşandığı, gecesinden sabahına çıkılırken yüzbinlerin özgürlük şarkıları eşliğinde direnerek taleplerini tarihe kazıdığı bir gün olarak yaşanan 31 Mayıs’la birlikte Gezi ve Haziran Direnişi her karanlığın aydınlığa ve umuda dönüşebileceğinin, dönüşmesi gerektiğinin simgesi olmuştur.
Daha aydınlık bir gelecekte “Özgürlük Ve Demokrasi Günü” olarak anılması gereken bir günde kaybettikleri canları anmaya ve demokratik taleplerini “meydanlarda” yeniden dillendirmeye çalışanlar karşılarında yine polis şiddeti ve keyfi gözaltılar bulmuş, sadece İstanbul’da 203 kişi gözaltına alınmış, yüze yakın kişi yaralanmıştır.
Oysaki iktidarın dillendirmemizden bu kadar korktuğu taleplerimiz; berrak, meşru, hukuki ve demokratiktir. Bu ülkenin tarafsızlığı ve adalet duygusu zedelenmiş hukuk sistemine rağmen üzeri örtülemeyecek kadar haklı ve somuttur.
Bilindiği gibi bu taleplerimizden ilki; Taksim Dayanışmasının kurulmasına neden olan; Cumhuriyet; Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın sözde yayalaştırma projeleri adı altında yapılan kaçak ve hukuksuz uygulamalarla yok edilmesine son verilmesiydi.
Bugün iktidarın ısrar, inat ve şiddetle üzerini örtmeye çalıştığı bu talebimizin haklılığı toplum vicdanında yerini bulduğu gibi yüksek yargı önünde de bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bilindiği gibi, Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi tarafından 11 Mayıs 2012 de tarihinde ilan edilen Taksim Meydanı ve Gezi Parkının yok edecek plan değişikliğine karşı yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava sonucunda;
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce 06.06.2013 gün ve 2012/778 Esas ve 2013/1084 Karar sayılı kararı ile 17.01.2012 tarihinde onaylanan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı değişiklikleri iptal edilmiştir. Bu karar 08.07.2013 tarihi itibari ile resmi olarak tebliğ edilmesine karşın 03.07.2013 tarihi itibari ile UYAP ortamına yüklenen karar aynı tarihte Taksim Gezisi’nde yapılan bir açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu hukuki sonuca rağmen daha önceki suç duyurularımızla ilgili olarak ön inceleme izni dahi vermeyen İçişleri Bakanlığı örneğinde olduğu gibi Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi ve Asker Ocağı Caddesi’ndeki) inşaatların 28.05.2014 tarihinde “bitmiş olduğu” gibi yalanlarla uygulama devam ettirilmiş, meydanımız ve parkımız iktidarın emri ve Valiliğin keyfi uygulamaları ile kamusal ve toplumsal kullanışlara bu kez fiilen kapatılmış ve polis karargâhı haline getirilmiştir.
Ancak varlık nedeni demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan ifade özgürlüğümüzü toplumsal olarak kullanma mekânı olan meydana girmemizin 25000 polis ve 50 toma ile engellendiği 31.Mayıs 2014 tarihinden sonra tarafımıza tebliğ edilen Danıştay 6. Dairesi’nin 29.04.2014 gün, 2013/7566 Esas ve 2014/3408 sayılı kararı ile söz konusu İmar Planı değişikliklerin iptali yüksek yargı tarafından da onanmıştır.
Bu konuda bir kez daha başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararı ile birlikte kararın gereklerini gecikmeksizin yerine getirmesi gereken kamu idaresinin artık hukuka aykırılığa bir an önce son vermesini; idari yargı yerinin kararlarının gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.
Bu hukuki kararın ardından, bir o kadar haklı ve meşru diğer taleplerin, hukuki ve vicdani sorumluk gerektiren idari soruşturma, el çektirme ve yargılama taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyor ve taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Gezi süreci ve devamında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren canlarımızın katillerinin adil ve etkili biçimde yargılanmalı, bu ölümcül sonuçlara yol açan Vali, Emniyet Müdürleri ve İç İşleri Bakanı görevlerinden alınarak yargılamalara dahil edilmeli, Polis şiddetini “destan yazmak” olarak tanımlayıp teşvik eden en yetkili siyasi otorite olarak Başbakan’ın bu kayıplardaki siyasi ve hukuki sorumluluğunun hesabı verilmelidir.
Doğrudan etkisiyle çocuklarımızın ölümüne, sakat kalmasına, dolaylı etkisiyle önceki birçok örneğinde olduğu gibi, Mehmet İstif ve geçen hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’in de yaşamını yitirmesine neden olan Biber Gazının ölümcül bir kimyasal olduğu kabul edilerek toplumsal olaylarda kullanılması yasaklanmalıdır.
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında özgürlük taleplerinin demokratik zeminlerde ifade edileceği kamusal alanları polis kordonuna alma, Toma’larla kapatma gibi anayasal yürüyüş ve gösteri yapma hakkının polis zoruyla engellenmesi girişimlerine derhal son verilmeli;
Ülkenin dört bir yanında demokratik haklarını kullandığı için tutuklanan, gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılarak haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
Halkını sokaklara sıkıştıran, şiddet uygulayan iktidara sesleniyoruz; Parkları, meydanları, hatta kentleri kapatarak, bizi haklı taleplerimizden, birlikte durma ısrarımızdan, katliamlara ses çıkarma, haksızlıklara karşı durma inadımızdan vazgeçiremezsiniz. Elinizdeki bütün kolluk kuvvetlerini ve yalanlarınızla beslenen algı yönetim organlarını seferber edip bizleri korkutup ve sindirerek; Dayanışmamızı suç örgütü, Gezi’yi bitmiş bir süreç gibi gösterme çabanız nafiledir.
Bizler: 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasretimizle, umudumuzla, direnişimizle; forumlarda, derneklerde, odalarda, sendikalarda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda, Soma’da, Lice’de, İkizdere’de, Amasya’da, Sao Paulo’da birlikte nefes aldığımız her yerde, dayanışma ve mücadeleye devam ediyoruz.
Haklıyız ve kararlıyız… Her yer Taksim her yer Direniş…
Taksim Dayanışması
6.06.2014
Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta meydanda olacağımızı duyurmuştuk. Ancak; Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna, başta etik, bilim, teknik, hukuk ilkeleri ve toplumun haklı tepkisi olmak üzere hiçbir sınır tanımayan, hiçbir sese kulak vermeyen ve yaşananlardan demokratik hiçbir sonuç çıkarmaya niyetli olmayan iktidar; 31 Mayıs günü başta Taksim ve Gezi Parkı çevresi olmak üzere İstanbul’un kalbinde neredeyse sıkıyönetim ilan etmiştir.
Son derece açık şeffaf ve net talepler ile “Meydandayız” diyen bizleri engellemek için kaskları, copları ve Toma’larıyla on binlerce polis ve kimlikleriyle amaçlarını bilemediğimiz binlerce üniformasız kolluk gücü; meydanları, caddeleri, sokakları parkları doldurmuş, akıl almaz bir güç ve şiddet gösterisi sergilenmiştir. Aynı tablo İstanbul’un yanı sıra başta Ankara, Adana, Hatay, Eskişehir olmak üzere ülkemizin neredeyse her ilinde yaşanmıştır
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu güç ve şiddet gösterisinin nedeni apaçık ortadadır. Çünkü bir yıl önce polis şiddetinin, biber gazlarının, çadır yakmaların yaşandığı, gecesinden sabahına çıkılırken yüzbinlerin özgürlük şarkıları eşliğinde direnerek taleplerini tarihe kazıdığı bir gün olarak yaşanan 31 Mayıs’la birlikte Gezi ve Haziran Direnişi her karanlığın aydınlığa ve umuda dönüşebileceğinin, dönüşmesi gerektiğinin simgesi olmuştur.
Daha aydınlık bir gelecekte “Özgürlük Ve Demokrasi Günü” olarak anılması gereken bir günde kaybettikleri canları anmaya ve demokratik taleplerini “meydanlarda” yeniden dillendirmeye çalışanlar karşılarında yine polis şiddeti ve keyfi gözaltılar bulmuş, sadece İstanbul’da 203 kişi gözaltına alınmış, yüze yakın kişi yaralanmıştır.
Oysaki iktidarın dillendirmemizden bu kadar korktuğu taleplerimiz; berrak, meşru, hukuki ve demokratiktir. Bu ülkenin tarafsızlığı ve adalet duygusu zedelenmiş hukuk sistemine rağmen üzeri örtülemeyecek kadar haklı ve somuttur.
Bilindiği gibi bu taleplerimizden ilki; Taksim Dayanışmasının kurulmasına neden olan; Cumhuriyet; Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın sözde yayalaştırma projeleri adı altında yapılan kaçak ve hukuksuz uygulamalarla yok edilmesine son verilmesiydi.
Bugün iktidarın ısrar, inat ve şiddetle üzerini örtmeye çalıştığı bu talebimizin haklılığı toplum vicdanında yerini bulduğu gibi yüksek yargı önünde de bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bilindiği gibi, Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi tarafından 11 Mayıs 2012 de tarihinde ilan edilen Taksim Meydanı ve Gezi Parkının yok edecek plan değişikliğine karşı yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava sonucunda;
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce 06.06.2013 gün ve 2012/778 Esas ve 2013/1084 Karar sayılı kararı ile 17.01.2012 tarihinde onaylanan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı değişiklikleri iptal edilmiştir. Bu karar 08.07.2013 tarihi itibari ile resmi olarak tebliğ edilmesine karşın 03.07.2013 tarihi itibari ile UYAP ortamına yüklenen karar aynı tarihte Taksim Gezisi’nde yapılan bir açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu hukuki sonuca rağmen daha önceki suç duyurularımızla ilgili olarak ön inceleme izni dahi vermeyen İçişleri Bakanlığı örneğinde olduğu gibi Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi ve Asker Ocağı Caddesi’ndeki) inşaatların 28.05.2014 tarihinde “bitmiş olduğu” gibi yalanlarla uygulama devam ettirilmiş, meydanımız ve parkımız iktidarın emri ve Valiliğin keyfi uygulamaları ile kamusal ve toplumsal kullanışlara bu kez fiilen kapatılmış ve polis karargâhı haline getirilmiştir.
Ancak varlık nedeni demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan ifade özgürlüğümüzü toplumsal olarak kullanma mekânı olan meydana girmemizin 25000 polis ve 50 toma ile engellendiği 31.Mayıs 2014 tarihinden sonra tarafımıza tebliğ edilen Danıştay 6. Dairesi’nin 29.04.2014 gün, 2013/7566 Esas ve 2014/3408 sayılı kararı ile söz konusu İmar Planı değişikliklerin iptali yüksek yargı tarafından da onanmıştır.
Bu konuda bir kez daha başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararı ile birlikte kararın gereklerini gecikmeksizin yerine getirmesi gereken kamu idaresinin artık hukuka aykırılığa bir an önce son vermesini; idari yargı yerinin kararlarının gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.
Bu hukuki kararın ardından, bir o kadar haklı ve meşru diğer taleplerin, hukuki ve vicdani sorumluk gerektiren idari soruşturma, el çektirme ve yargılama taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyor ve taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Gezi süreci ve devamında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren canlarımızın katillerinin adil ve etkili biçimde yargılanmalı, bu ölümcül sonuçlara yol açan Vali, Emniyet Müdürleri ve İç İşleri Bakanı görevlerinden alınarak yargılamalara dahil edilmeli, Polis şiddetini “destan yazmak” olarak tanımlayıp teşvik eden en yetkili siyasi otorite olarak Başbakan’ın bu kayıplardaki siyasi ve hukuki sorumluluğunun hesabı verilmelidir.
Doğrudan etkisiyle çocuklarımızın ölümüne, sakat kalmasına, dolaylı etkisiyle önceki birçok örneğinde olduğu gibi, Mehmet İstif ve geçen hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’in de yaşamını yitirmesine neden olan Biber Gazının ölümcül bir kimyasal olduğu kabul edilerek toplumsal olaylarda kullanılması yasaklanmalıdır.
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında özgürlük taleplerinin demokratik zeminlerde ifade edileceği kamusal alanları polis kordonuna alma, Toma’larla kapatma gibi anayasal yürüyüş ve gösteri yapma hakkının polis zoruyla engellenmesi girişimlerine derhal son verilmeli;
Ülkenin dört bir yanında demokratik haklarını kullandığı için tutuklanan, gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılarak haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
Halkını sokaklara sıkıştıran, şiddet uygulayan iktidara sesleniyoruz; Parkları, meydanları, hatta kentleri kapatarak, bizi haklı taleplerimizden, birlikte durma ısrarımızdan, katliamlara ses çıkarma, haksızlıklara karşı durma inadımızdan vazgeçiremezsiniz. Elinizdeki bütün kolluk kuvvetlerini ve yalanlarınızla beslenen algı yönetim organlarını seferber edip bizleri korkutup ve sindirerek; Dayanışmamızı suç örgütü, Gezi’yi bitmiş bir süreç gibi gösterme çabanız nafiledir.
Bizler: 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasretimizle, umudumuzla, direnişimizle; forumlarda, derneklerde, odalarda, sendikalarda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda, Soma’da, Lice’de, İkizdere’de, Amasya’da, Sao Paulo’da birlikte nefes aldığımız her yerde, dayanışma ve mücadeleye devam ediyoruz.
Haklıyız ve kararlıyız… Her yer Taksim her yer Direniş…
Taksim Dayanışması
6.06.2014
Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta meydanda olacağımızı duyurmuştuk. Ancak; Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna, başta etik, bilim, teknik, hukuk ilkeleri ve toplumun haklı tepkisi olmak üzere hiçbir sınır tanımayan, hiçbir sese kulak vermeyen ve yaşananlardan demokratik hiçbir sonuç çıkarmaya niyetli olmayan iktidar; 31 Mayıs günü başta Taksim ve Gezi Parkı çevresi olmak üzere İstanbul’un kalbinde neredeyse sıkıyönetim ilan etmiştir.
Son derece açık şeffaf ve net talepler ile “Meydandayız” diyen bizleri engellemek için kaskları, copları ve Toma’larıyla on binlerce polis ve kimlikleriyle amaçlarını bilemediğimiz binlerce üniformasız kolluk gücü; meydanları, caddeleri, sokakları parkları doldurmuş, akıl almaz bir güç ve şiddet gösterisi sergilenmiştir. Aynı tablo İstanbul’un yanı sıra başta Ankara, Adana, Hatay, Eskişehir olmak üzere ülkemizin neredeyse her ilinde yaşanmıştır
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu güç ve şiddet gösterisinin nedeni apaçık ortadadır. Çünkü bir yıl önce polis şiddetinin, biber gazlarının, çadır yakmaların yaşandığı, gecesinden sabahına çıkılırken yüzbinlerin özgürlük şarkıları eşliğinde direnerek taleplerini tarihe kazıdığı bir gün olarak yaşanan 31 Mayıs’la birlikte Gezi ve Haziran Direnişi her karanlığın aydınlığa ve umuda dönüşebileceğinin, dönüşmesi gerektiğinin simgesi olmuştur.
Daha aydınlık bir gelecekte “Özgürlük Ve Demokrasi Günü” olarak anılması gereken bir günde kaybettikleri canları anmaya ve demokratik taleplerini “meydanlarda” yeniden dillendirmeye çalışanlar karşılarında yine polis şiddeti ve keyfi gözaltılar bulmuş, sadece İstanbul’da 203 kişi gözaltına alınmış, yüze yakın kişi yaralanmıştır.
Oysaki iktidarın dillendirmemizden bu kadar korktuğu taleplerimiz; berrak, meşru, hukuki ve demokratiktir. Bu ülkenin tarafsızlığı ve adalet duygusu zedelenmiş hukuk sistemine rağmen üzeri örtülemeyecek kadar haklı ve somuttur.
Bilindiği gibi bu taleplerimizden ilki; Taksim Dayanışmasının kurulmasına neden olan; Cumhuriyet; Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın sözde yayalaştırma projeleri adı altında yapılan kaçak ve hukuksuz uygulamalarla yok edilmesine son verilmesiydi.
Bugün iktidarın ısrar, inat ve şiddetle üzerini örtmeye çalıştığı bu talebimizin haklılığı toplum vicdanında yerini bulduğu gibi yüksek yargı önünde de bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bilindiği gibi, Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi tarafından 11 Mayıs 2012 de tarihinde ilan edilen Taksim Meydanı ve Gezi Parkının yok edecek plan değişikliğine karşı yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava sonucunda;
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce 06.06.2013 gün ve 2012/778 Esas ve 2013/1084 Karar sayılı kararı ile 17.01.2012 tarihinde onaylanan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı değişiklikleri iptal edilmiştir. Bu karar 08.07.2013 tarihi itibari ile resmi olarak tebliğ edilmesine karşın 03.07.2013 tarihi itibari ile UYAP ortamına yüklenen karar aynı tarihte Taksim Gezisi’nde yapılan bir açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu hukuki sonuca rağmen daha önceki suç duyurularımızla ilgili olarak ön inceleme izni dahi vermeyen İçişleri Bakanlığı örneğinde olduğu gibi Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi ve Asker Ocağı Caddesi’ndeki) inşaatların 28.05.2014 tarihinde “bitmiş olduğu” gibi yalanlarla uygulama devam ettirilmiş, meydanımız ve parkımız iktidarın emri ve Valiliğin keyfi uygulamaları ile kamusal ve toplumsal kullanışlara bu kez fiilen kapatılmış ve polis karargâhı haline getirilmiştir.
Ancak varlık nedeni demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan ifade özgürlüğümüzü toplumsal olarak kullanma mekânı olan meydana girmemizin 25000 polis ve 50 toma ile engellendiği 31.Mayıs 2014 tarihinden sonra tarafımıza tebliğ edilen Danıştay 6. Dairesi’nin 29.04.2014 gün, 2013/7566 Esas ve 2014/3408 sayılı kararı ile söz konusu İmar Planı değişikliklerin iptali yüksek yargı tarafından da onanmıştır.
Bu konuda bir kez daha başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararı ile birlikte kararın gereklerini gecikmeksizin yerine getirmesi gereken kamu idaresinin artık hukuka aykırılığa bir an önce son vermesini; idari yargı yerinin kararlarının gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.
Bu hukuki kararın ardından, bir o kadar haklı ve meşru diğer taleplerin, hukuki ve vicdani sorumluk gerektiren idari soruşturma, el çektirme ve yargılama taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyor ve taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Gezi süreci ve devamında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren canlarımızın katillerinin adil ve etkili biçimde yargılanmalı, bu ölümcül sonuçlara yol açan Vali, Emniyet Müdürleri ve İç İşleri Bakanı görevlerinden alınarak yargılamalara dahil edilmeli, Polis şiddetini “destan yazmak” olarak tanımlayıp teşvik eden en yetkili siyasi otorite olarak Başbakan’ın bu kayıplardaki siyasi ve hukuki sorumluluğunun hesabı verilmelidir.
Doğrudan etkisiyle çocuklarımızın ölümüne, sakat kalmasına, dolaylı etkisiyle önceki birçok örneğinde olduğu gibi, Mehmet İstif ve geçen hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’in de yaşamını yitirmesine neden olan Biber Gazının ölümcül bir kimyasal olduğu kabul edilerek toplumsal olaylarda kullanılması yasaklanmalıdır.
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında özgürlük taleplerinin demokratik zeminlerde ifade edileceği kamusal alanları polis kordonuna alma, Toma’larla kapatma gibi anayasal yürüyüş ve gösteri yapma hakkının polis zoruyla engellenmesi girişimlerine derhal son verilmeli;
Ülkenin dört bir yanında demokratik haklarını kullandığı için tutuklanan, gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılarak haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
Halkını sokaklara sıkıştıran, şiddet uygulayan iktidara sesleniyoruz; Parkları, meydanları, hatta kentleri kapatarak, bizi haklı taleplerimizden, birlikte durma ısrarımızdan, katliamlara ses çıkarma, haksızlıklara karşı durma inadımızdan vazgeçiremezsiniz. Elinizdeki bütün kolluk kuvvetlerini ve yalanlarınızla beslenen algı yönetim organlarını seferber edip bizleri korkutup ve sindirerek; Dayanışmamızı suç örgütü, Gezi’yi bitmiş bir süreç gibi gösterme çabanız nafiledir.
Bizler: 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasretimizle, umudumuzla, direnişimizle; forumlarda, derneklerde, odalarda, sendikalarda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda, Soma’da, Lice’de, İkizdere’de, Amasya’da, Sao Paulo’da birlikte nefes aldığımız her yerde, dayanışma ve mücadeleye devam ediyoruz.
Haklıyız ve kararlıyız… Her yer Taksim her yer Direniş…
Taksim Dayanışması
6.06.2014
Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta meydanda olacağımızı duyurmuştuk. Ancak; Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna, başta etik, bilim, teknik, hukuk ilkeleri ve toplumun haklı tepkisi olmak üzere hiçbir sınır tanımayan, hiçbir sese kulak vermeyen ve yaşananlardan demokratik hiçbir sonuç çıkarmaya niyetli olmayan iktidar; 31 Mayıs günü başta Taksim ve Gezi Parkı çevresi olmak üzere İstanbul’un kalbinde neredeyse sıkıyönetim ilan etmiştir.
Son derece açık şeffaf ve net talepler ile “Meydandayız” diyen bizleri engellemek için kaskları, copları ve Toma’larıyla on binlerce polis ve kimlikleriyle amaçlarını bilemediğimiz binlerce üniformasız kolluk gücü; meydanları, caddeleri, sokakları parkları doldurmuş, akıl almaz bir güç ve şiddet gösterisi sergilenmiştir. Aynı tablo İstanbul’un yanı sıra başta Ankara, Adana, Hatay, Eskişehir olmak üzere ülkemizin neredeyse her ilinde yaşanmıştır
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu güç ve şiddet gösterisinin nedeni apaçık ortadadır. Çünkü bir yıl önce polis şiddetinin, biber gazlarının, çadır yakmaların yaşandığı, gecesinden sabahına çıkılırken yüzbinlerin özgürlük şarkıları eşliğinde direnerek taleplerini tarihe kazıdığı bir gün olarak yaşanan 31 Mayıs’la birlikte Gezi ve Haziran Direnişi her karanlığın aydınlığa ve umuda dönüşebileceğinin, dönüşmesi gerektiğinin simgesi olmuştur.
Daha aydınlık bir gelecekte “Özgürlük Ve Demokrasi Günü” olarak anılması gereken bir günde kaybettikleri canları anmaya ve demokratik taleplerini “meydanlarda” yeniden dillendirmeye çalışanlar karşılarında yine polis şiddeti ve keyfi gözaltılar bulmuş, sadece İstanbul’da 203 kişi gözaltına alınmış, yüze yakın kişi yaralanmıştır.
Oysaki iktidarın dillendirmemizden bu kadar korktuğu taleplerimiz; berrak, meşru, hukuki ve demokratiktir. Bu ülkenin tarafsızlığı ve adalet duygusu zedelenmiş hukuk sistemine rağmen üzeri örtülemeyecek kadar haklı ve somuttur.
Bilindiği gibi bu taleplerimizden ilki; Taksim Dayanışmasının kurulmasına neden olan; Cumhuriyet; Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın sözde yayalaştırma projeleri adı altında yapılan kaçak ve hukuksuz uygulamalarla yok edilmesine son verilmesiydi.
Bugün iktidarın ısrar, inat ve şiddetle üzerini örtmeye çalıştığı bu talebimizin haklılığı toplum vicdanında yerini bulduğu gibi yüksek yargı önünde de bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bilindiği gibi, Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi tarafından 11 Mayıs 2012 de tarihinde ilan edilen Taksim Meydanı ve Gezi Parkının yok edecek plan değişikliğine karşı yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava sonucunda;
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce 06.06.2013 gün ve 2012/778 Esas ve 2013/1084 Karar sayılı kararı ile 17.01.2012 tarihinde onaylanan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı değişiklikleri iptal edilmiştir. Bu karar 08.07.2013 tarihi itibari ile resmi olarak tebliğ edilmesine karşın 03.07.2013 tarihi itibari ile UYAP ortamına yüklenen karar aynı tarihte Taksim Gezisi’nde yapılan bir açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu hukuki sonuca rağmen daha önceki suç duyurularımızla ilgili olarak ön inceleme izni dahi vermeyen İçişleri Bakanlığı örneğinde olduğu gibi Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi ve Asker Ocağı Caddesi’ndeki) inşaatların 28.05.2014 tarihinde “bitmiş olduğu” gibi yalanlarla uygulama devam ettirilmiş, meydanımız ve parkımız iktidarın emri ve Valiliğin keyfi uygulamaları ile kamusal ve toplumsal kullanışlara bu kez fiilen kapatılmış ve polis karargâhı haline getirilmiştir.
Ancak varlık nedeni demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan ifade özgürlüğümüzü toplumsal olarak kullanma mekânı olan meydana girmemizin 25000 polis ve 50 toma ile engellendiği 31.Mayıs 2014 tarihinden sonra tarafımıza tebliğ edilen Danıştay 6. Dairesi’nin 29.04.2014 gün, 2013/7566 Esas ve 2014/3408 sayılı kararı ile söz konusu İmar Planı değişikliklerin iptali yüksek yargı tarafından da onanmıştır.
Bu konuda bir kez daha başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararı ile birlikte kararın gereklerini gecikmeksizin yerine getirmesi gereken kamu idaresinin artık hukuka aykırılığa bir an önce son vermesini; idari yargı yerinin kararlarının gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.
Bu hukuki kararın ardından, bir o kadar haklı ve meşru diğer taleplerin, hukuki ve vicdani sorumluk gerektiren idari soruşturma, el çektirme ve yargılama taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyor ve taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Gezi süreci ve devamında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren canlarımızın katillerinin adil ve etkili biçimde yargılanmalı, bu ölümcül sonuçlara yol açan Vali, Emniyet Müdürleri ve İç İşleri Bakanı görevlerinden alınarak yargılamalara dahil edilmeli, Polis şiddetini “destan yazmak” olarak tanımlayıp teşvik eden en yetkili siyasi otorite olarak Başbakan’ın bu kayıplardaki siyasi ve hukuki sorumluluğunun hesabı verilmelidir.
Doğrudan etkisiyle çocuklarımızın ölümüne, sakat kalmasına, dolaylı etkisiyle önceki birçok örneğinde olduğu gibi, Mehmet İstif ve geçen hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’in de yaşamını yitirmesine neden olan Biber Gazının ölümcül bir kimyasal olduğu kabul edilerek toplumsal olaylarda kullanılması yasaklanmalıdır.
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında özgürlük taleplerinin demokratik zeminlerde ifade edileceği kamusal alanları polis kordonuna alma, Toma’larla kapatma gibi anayasal yürüyüş ve gösteri yapma hakkının polis zoruyla engellenmesi girişimlerine derhal son verilmeli;
Ülkenin dört bir yanında demokratik haklarını kullandığı için tutuklanan, gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılarak haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmalıdır.
Halkını sokaklara sıkıştıran, şiddet uygulayan iktidara sesleniyoruz; Parkları, meydanları, hatta kentleri kapatarak, bizi haklı taleplerimizden, birlikte durma ısrarımızdan, katliamlara ses çıkarma, haksızlıklara karşı durma inadımızdan vazgeçiremezsiniz. Elinizdeki bütün kolluk kuvvetlerini ve yalanlarınızla beslenen algı yönetim organlarını seferber edip bizleri korkutup ve sindirerek; Dayanışmamızı suç örgütü, Gezi’yi bitmiş bir süreç gibi gösterme çabanız nafiledir.
Bizler: 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasretimizle, umudumuzla, direnişimizle; forumlarda, derneklerde, odalarda, sendikalarda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda, Soma’da, Lice’de, İkizdere’de, Amasya’da, Sao Paulo’da birlikte nefes aldığımız her yerde, dayanışma ve mücadeleye devam ediyoruz.
Haklıyız ve kararlıyız… Her yer Taksim her yer Direniş…
Taksim Dayanışması