Gezi Parkı’nı Kazandık! Taleplerimizin Takibine Devam Ediyoruz
Taksim Gezi Parkı’nda ağaç katliamını durdurmak için başlayan direnişimiz, park sınırlarını aşarak İstanbul halkının ve ardından Türkiye’nin dört bir yanından yurttaşların on bir yıllık AKP İktidarına karşı birikmiş olan öfkesi ile buluştu. Milyonlarca insan sokaklarda meşruluklarından ve yaratıcılıklarından taviz vermeden direnişlerinin 18’inci gününü tamamladılar.
Ülkemizin tanık olduğu en büyük hak arama mücadelelerinden biri olarak tarih sahnesinde yer alan bu direniş daha ilk günden başlayarak yoğun polis şiddetinin hedefi oldu. Yaşam hakkı dahil tüm insan haklarının ayaklar altına alındığı bir sürecin içindeyiz. Ancak bu davranış; kalabalıkları dağıtacağı yerde büyüttü, birbirlerini mücadele içinde tanıyan insanların dayanışmasını güçlendirdi, bütün canlıları boğan gaz bombalarının altında her türlü şiddete karşı sokakları doldurdu, direnişi birleştirdi.
Direnişin başlangıcından beri ortaya konulan son derece açık ve haklı talepleri hükümet öncelikle görmezden geldi. Ardından direnişi bölme, provoke etme ve meşruiyetini zedeleme çabaları içerisinde oldu. Ancak ülke ve dünya kamuoyunun tepkisini çeken bu yaklaşımlar başarıya ulaşamadı.
Bu süreçte yaratılan şiddet ortamının bir sonucu olarak 18 gün içerisinde 4 yurttaşımız; Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert ve Mustafa Sarı hayatını kaybetti. Pek çok yurttaşımız görme, işitme ve uzuv kaybına neden olacak şekilde yaralandı. Hayatını kaybedenlerin acısını yüreklerimizde hissediyor ve en temel demokratik haklar kullanılırken öldürüldüklerini hatırlatıyoruz. Henüz bu ölümlerin sorumluları hakkında ciddi bir işlem başlatılmamış olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz, bu şiddetin sorumlularının yargı önünde hesap vermesinin takipçisi olacağız. Ayrıca keyfi gözaltı politikaları nedeniyle birçok kişi halen gözaltında tutulmaktadır. Direnişe katılanlar ve Taksim Dayanışması olarak ülkenin dört bir yanında gösterilere katıldığı için gözaltına alınan ve tutuklanan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
Bu süre içerisinde yürütülen şiddet politikalarına rağmen farklılıkların zenginliği ile bir araya gelebildiğimizi, tartışabildiğimizi, ortaklıklar yaratabildiğimizi ve birlikte mücadele edebildiğimizi gördük. İktidarın üzerinden yükseldiği rant ve ekolojik tahribat politikaları karşısında milyonlarca insan ağaçları savunarak kendi hayatlarını ve özgürlüklerine sahip çıktı ve bir özgürlük alanı olarak şiddete karşı barışçıl tutumunu korumayı bildi.
Gezi Parkı eylemleri ardından ülke artık “yeni bir güne uyanmıştır”.
Bu mücadelenin sonlandırılması değil büyütülmesi ön koşuldur. Kitleselliği, yaratıcı zekası, hukuki haklılığı, kadın ve genç karakteri, bu güne kadarki başarısını sağladığı gibi bundan sonraki adımlarının da teminatıdır.
Herkesin biat etmeye zorlandığı bir iklimde özellikle sokakta kararlı ve dik duruş sergileyerek ülkenin kaderini etkileyen bu toplumsal duyarlılığın yukarıdan aşağıya alınacak kararlarla yönetilmesi, direktiflerle adım attırılması söz konusu değildir. Bu duyarlılık, forum ve değerlendirme toplantıları yaparak ve farklı fikirleri zenginlik olarak görüp kendini yenileyerek ilerlemek zorundadır.
Tüm bu demokratik mekanizmalar ne kadar önemli ve değerli ise bu dayanışmaya katkı koyan tüm kişi ve kurumsal yapıların yine tarihsel sorumlukla davranmaları, dayanışmanın biriktirdiklerini ve kazanımlarını hesaba katmaları da o kadar önemlidir.
Bu nedenle 15 Haziran 2013 günü Taksim Dayanışmasının tüm bileşenlerinin gerçek gündemi, ilk günden bu güne ısrarla takipçisi oldukları talepleridir. Taleplerin takibinde ısrarcı olunması aynı zamanda tüm yurttaşlarımız üzerindeki otoriter iklimin dağıtılması çabasıdır.
Ne yapacağımızı soranlara buradan açıklıkla ifade ediyoruz ki; simge haline gelen Gezi Parkı’nı terk etmiyoruz. Mücadelemizle girdiğimiz ve hükümet sözcüsünün “mahkeme sonuçlanana kadar park olarak kalacağını” açıkladığı Gezi Parkı’nda, nasıl kalınacağını da, bundan sonra atılacak adımları da buraya emek verenler olarak hep birlikte bizler belirleyeceğiz. Karşılıklı olarak bütün demokratik tartışma ve değerlendirme mekanizmalarını işleterek günün kazanımlarına uygun olarak dayanışmamızı adım adım güçlendireceğiz.
Gezi Parkı’na girişin polis şiddeti ile engellenmesi karşısında büyük bir kararlılık gösteren, günlerce sokakta direnenlerin parkın yeniden kazanılmasındaki rolü yadsınamaz ve bunu kendi renkleriyle yansıtmalarından daha doğal bir şey olamaz. Ancak, en geniş değerlendirme – tartışma platformlarında çıkan ana eğilim parkta kalışın “Taksim Dayanışması” çatısı altında sürdürülmesi ve parkta yer alan tüm kişi, kurum, parti ve inisiyatiflerin bu çatı altında kendini ifade etmesinin kanallarının yaratılmasıdır.
Direnişimizin 18.gününde 15 Haziran Cumartesi günü içindeki tüm canlılar ile beraber parkımız ve kentimiz, ağaçlarımız, yaşam alanlarımız, özel yaşamımız, özgürlüklerimiz ve geleceğimiz için Taksim Dayanışması olarak parkımızı ve yaşamımızı savunmak için nöbete devam ediyoruz. Taleplerimizin takipçisi olmayı sürdürüyoruz. Şiddet emirlerini verenler ve 4 yurttaşımızın ölümüne neden olanlar yargılanana kadar susmayacağız. Bu direniş, Taksim Dayanışmasının ortak iradesinin yansıması ve bütünlüklü bir mücadelenin ortak zemini olacaktır. Bugünden itibaren tüm yurda ve hatta dünyaya yayılan mücadelemizden gelen dinamizmle ülkemizde yaşanan her türlü haksızlığa karşı dayanışmamızı sürdüreceğiz.
BU DAHA BAŞLANGIÇ, MÜCADELEYE DEVAM!
TAKSİM DAYANIŞMASI