Yağmaya, Soyguna, Talana, Şiddete Karşı Dayanışmaya Devam…

Bugün başta İstanbul olmak üzere bütün kentlerimizde; mahallelerini, kentlerini, meydanlarını, kıyılarını, ağaçlarını, ormanlarını, geleceklerini, değerlerini, kültürlerini kimliklerini, insanca yaşam onurunu, meslek ve bilim ilkelerini, kısacası yaşam ve yaşam alanlarını savunurken akıl almaz, vicdana sığmaz polis şiddeti ile canlarını yitiren tüm arkadaşlarımızın, yaralanan, kalıcı sakatlık yaşayan tüm yurttaşlarımızın vebalini taşıyanlar; bu rezil soygun, rüşvet ve yağma düzeninin devamından medet umanlardır.
Bu vebali taşıyanların tümü ve onlara arka çıkanlar hesap verene kadar dayanışmamızdan ve haklı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bu kararlığımızı bir kez daha göstermek, dayanışmamızın asıl hedefi olan yağma, talan, şiddet ve soyguna son demek ve basın açıklamamızı yapmak için 27 Aralık Cuma günü saat 19.00 da Taksim’deyiz!

Taksim Dayanışması

(Türkçe) 10 Ekim tarihli Avrupa Parlamentosu Önünde Gerçekleştirilen Basın Açıklaması

10/10/2013
To the press and to the public,

After the unlawful police violence unleashed on those who attempted to stop the unauthorized construction at Taksim Gezi Park on 27 May 2013, a construction which set to destroy our trees—our natural and historical wealth—the popular demand for “healthy urbanization and livable cities,” amplified by the larger demand from millions of citizens for more freedom and more democracy revealed a strong social sensitivity across Turkey that became synonymous with GEZI PARK.
With explicit orders from the government, which preferred to suppress peaceful demonstrations that mobilized against the police violence across Turkey, security forces unleashed vicious and unlawful violence on the people. Chemical agents, plastic bullets, and water cannons were used in a deadly manner and millions of people gathering in public squares across Turkey were directly targeted to the extent that tear gas was used even inside the buildings that people took refuge. Because of such targeted attacks of the police, seven young people died, roughly eight thousand people got hospitalized and 14 citizens lost an eye. In addition, around four thousand people were detained, and more than hundred people were arrested. It was also widely reported that women taken into custody systematically faced sexual harassment by the police.
As the entire world has witnessed in the course of Taksim Gezi events, as a country that bears the traces of civilizations that date back thousands of years, we cherish peace, love and tolerance. Those who desire and harbor violence and war are those in power, the conspirators of global rulers. Extensive violation of universal human rights, and of the European Convention on Human Rights in the first place, and the blocks on domestic law have compelled us to take this issue to international platforms.
To that end, reports have been prepared by the Amnesty International in the first place, the Turkish Medical Associations Council, Taksim Solidarity, the Human Rights Association, the Contemporary Lawyers’ Association and other related institutions, about the course of the events and the violence of the police, and these reports were presented to the relevant commissions and groups of the European Commission and Parliament.
Furthermore, during the investigation of complaints concerning the gross violations of human rights carried out by Turkish police forces, domestic justice for victims has been denied because of the obstruction from local political powers, security forces and judicial institutions. No policemen were called to make a statement except for the cases of Ethem Sarısülük and Ali İsmail Korkmaz, whilst the perpetrators who caused other deaths and injuries have not even been identified.
Since the beginning of the democratic protests, which demanded a new political order, on the 27th of May 2013, the search for justice has become ineffective internally within these three contexts:
1- While human rights violation cases have dramatically increased in Turkey, the chances of obtaining justice in these cases have drastically (almost at negligible levels) decreased.
2- The rate of effective results of the investigation and trial process subject to violence, torture and ill-treatment of the police and other public officials has been consistently very low.
3- Particularly, during the the investigation into the killing of Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz and Abdullah Cömert, domestic law and litigation processes has revealed to become dysfunctional in a precise manner.
The fundamental element disabling domestic law, on the other hand, is the attitude of the political rule that encourages police violence, and the authoritarian pressure on the legal power to refrain from punishing, hence protecting, administrative executives and the police who are responsible for the violence.
Given the phenomena and necessity arising thereof, as briefly explained above, today, without having exhausted the means of domestic jurisdiction, we are filing our applications with the aim of taking the related cases to the European Court of Human Rights.
Employment of practices that are adopted by military coups, such as raiding homes, arbitrary detention, naked body search, forced fingerprints, maltreatment, indictment from police records, and defining “terrorist groups” from among football fan groups, university students and trade associations in context of the Gezi Park events, has reached inacceptable extent in terms of democracy and universal human rights and environmental rights. Further, highly critical decisions in terms of universal rights are taken in in the “democracy package” recently announced in Turkey, and any meetings and demonstration marches using our freedom of expression and expressing our democratic demands are subjected to the permission of the police.
As a society, we are concerned about such attempts which, instead of adopting a governing approach that primarily perceives the problems, demands and expectations, lead our country to a deadlock with policing security practices that criminalize democratic responses, declare all individuals as guilty and terrorist.
In this context, we call everyone in the world, particularly the relevant institutions, to isolate this campaign for essential human rights and environmental rights from political and economic conflicts of interest, and respect “the law, democracy and human rights”, and extend their support to us.
Sincerely,

TAKSIM SOLIDARITY
HUMAN RIGHTS ASSOCIATION
CONTEMPORARY LAWYERS ASSOCIATION
ETHEM SARISULUK’S FAMIL AND ATTORNEY
ALI ISMAIL KORKMAZ’S FAMILY AND ATTORNEY
ABDULLAH COMERT’S FAMILY AND ATTORNEY

(Türkçe) Basına ve Kamuoyuna Bilgilendirme

asına ve kamuoyuna,

04.10.2013

Siyasal iktidarın Mayıs ayından bu yana katlanarak artan baskı ve tehditlerini, polis şiddetinin yol açtığı insan hakları ihlallerini dünyaya, uluslararası kurumlara, ilgili ve duyarlı örgütlere raporlar sunarak anlatmak, bilgilendirmek üzere başlatılan çalışmalar devam ediyor. 03.10.2013 günü Avrupa Konseyi’nde görüşmeler yapıldı.

Türk Tabipler Birliği adına Prof. Dr. Feride Tanık, Taksim Dayanışması adına Mücella Yapıcı, ÇHD ve bu süreçte öldürülenlerin avukatları adına Ethem Sarısülük’ün avukatı Kazım Bayraktar, İnsan Hakları Derneği adına Cengiz Mendillioğlu, öldürülenlerin aileleri adına Ethem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük’ün yer aldığı heyet, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, Parlamenterler Assamblesi Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Christopher Chope, Parlamenterler Assambblesi Liberal ve Demokratlar Grup Başkanı Anne Brausser, Parlamenterler Assamblesi Türkiye İzleme Komitesi Sekreteri Sylvie Affholoer ile görüşmeler yaparak raporlarını sundu.

Prof. Dr. Feride Tanık, haziran ayı boyunca uygulanan polis şiddeti sırasında Türkiye ölçeğinde bir günden fazla olmak üzere günde sekiz saatten fazla süreyle biber gazına maruz kalan 11 bini aşkın kişiden edinilen bulguları, ölümler, yaralanmalar konusundaki bilimsel verileri açıkladı. Ayrıca bu acımasız şiddet sırasında tıp mensuplarının mesleki etik ve görevleri nedeniyle şiddete uğrayan yurttaşlara verdikleri hizmetler nedeniyle uğradıkları baskıları ileterek Türk Tabipler Birliği tarafından hazırlanan raporu sundu.

Taksim Dayanışması Sekreteri Mücella Yapıcı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından seçimlerden sonra açıklanan Taksim Meydanı ve Gezi parkını yok edecek proje ilanı üzerine 124 meslek odası siyasi parti mahalle derneği taraftar grubu ve inisiyatiften oluşan Taksim Dayanışması’nın kuruluş amacını, barışçıl ve demokratik haklarını kullanırken uğranılan şiddeti, halen devam eden hukuksuz gözaltılar, tutuklamalar konusundaki endişeleri aktardı. Dünyadaki herkesi ve ilgili kurumları bu temel insanlık ve hak arayışı mücadelesini politik ve ekonomik çıkar çatışmaları alanından çıkarmaya hukuka demokrasiye ve insan haklarına saygı göstermeye çağırarak; Taksim Dayanışması’nın hazırlamış olduğu raporu ve Uluslararası Af Örgütü’nün Gezi olayları nedeniyle hazırlamış olduğu raporu sundu.

Av. Kazım Bayraktar, Mayıs ayından bu yana artan polis şiddetinin yol açtığı yaşam hakkı, toplantı ve gösteri hakkı ihlallerine, işkence ve kötü muameleye karşın iç hukuk yollarının giderek etkisizleştiğini ve işlemez hale geldiğini; yaygın bir biçimde suç işleyen polislerin ve amirlerinin hukuka ve yargıya karşı kollandığını, fiili bir dokunulmazlık sağlandığını; siyasal iktidar, yargı ve polisin ittifak halinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal ettiklerini ve bu ihlallerin ülke çapında yayılarak yoğunlaştığını; iç hukuk yollarının etkisizleşmesi nedeniyle doğrudan AİHM’ne başvurular hazırladıklarını; Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve Abdullah Cömert’in öldürülmeleri ile ilgili başvurularını 10.10.2013 günü AİHM’ne vereceklerini ifade etti ve hazırladıkları raporları Ethem Sarısülük ile ilgili başvurunun bir örneği ile dayanakları olan belgeler listesini, çok sayıda polis saldırısından derlenmiş video ve fotoğraflardan oluşan dijital kayıtları sundu.

İnsan Hakları Derneği Temsilcisi Cengiz Mendillioğlu, Türkiye’de yaşanan ve Mayıs ayından itibaren hızla artan insan hakları ihlalleri hakkında bilgi vererek İHD’nin hazırlamış olduğu raporu sundu.

Öldürülenlerin aileleri adına heyete katılan Mustafa Sarısülük ölümlerin aileler üzerinde yol açtığı etkileri, yaşadıkları olayları, yargıya ve iç hukuk yollarına olan güvensizliklerini anlattı.

Ayrıca heyet tarafından aynı gün, saat 13.00′te Avrupa Konseyi basın salonunda heyeti konseye davet eden Avrupa Konseyi Sol Parlamenterler Grubu adına Ertuğrul Kürkçü’nün takdimi eşliğinde basın toplantısı yapılarak raporlar basına sunuldu.

Avrupa Konseyi’de görüşmelerini tamamlayan heyet, Avrupa Parlamentosunda yapacağı görüşmelerden sonra 10.10.2013 günü AİHM önünde basın açıklaması yaparak hazırlanan başvuru dosyalarını Mahkemeye teslim edecek.

Türk Tabipler Birliği Temsilcisi Prof. Dr. Feride Tanık

Taksim Dayanışması temsilcisi Mücella Yapıcı

ÇHD temsilcisi ve Sarısülük ailesi vekili Av. Kazım Bayraktar

İHD temsilcisi Cengiz Mendillioğlu

Aileler adına Mustafa Sarısülük